Articles

   Back

CUMHURİYET BAYRAMINI KUTLARKEN

Yazı: Tahsin Ceylan
Fotoğraflar:Tahsin Ceylan,Ferda Büyükbaykal,Nilgün Kuyumcu

29 Ekim Cumhuriyet Bayramında yine Akdeniz’in sıcak sullarına yöneldik. Ferda tarafından organize edilen yaklaşık 35 kişilik bir grupla yüzlerce kez gitmemize rağmen yine gitmeye özlem duyduğumuz Kaş’ı mesken tuttuk. Kaş’a yönelmedeki en önemli faktörlerden biri’de kuşkusuz Sevgili Bülent’in orada olmasıdır. Özlem kilometre sınırlarını tanımaz. Genellikle nerede olduğunuzdan çok, neyi kiminle paylaştığınız daha fazla önem kazanır.Paylaşmak insanoğlunun yaratılışından bugüne anlamlı bir söylem olma özelligini hep korumuştur. Sevginizi paylaşmak, kendinizi paylaşmak, varlığıyla anlam kazandığınız ve yarattığınız her degeri paylaşmak,paylaşmak,…paylaşmak… tıpkı yaşamak gibidir paylaşmak. Ancak söylemi kolay olsada pratigi oldukça güçtür. Teori özgün yazılımı ile ifadesini her zaman pratikte özümleştiremiyor. İlkel toplumlardan başlayaraktan günümüze kadar gelen toplumların tarihsel sürecinde , belli özgün oluşumlar dışında, mülkiyet, yada sahip olma anlayışı göreceli olarak egemen olmuştur. Paylaşımın yarattığı o muhteşem mutluluğu yaşamayı engelleyen en önemli kavramların başında’da mülkiyet duygusu gelir.

Sualtı belkide paylaşımı en fazla gerektiren bir spor dalı olmasına karşın “ben”lik sorunlarla birtürlü bu birliktenlik gerçekleşemiyor. Dilerizki bu alanda katalizör görevi üstlenen kişi ve kuruluşların çabası devam eder ve birliktenlige doğru yol alırız.

Kaş, 29 Ekim’de belki de sezonun yerli dalıcı açısından en yoğun günlerini yaşadı.Güneşli günler sezonun son dalışlarını keyifli geçirmeye adeta katkı sağladı.İlçede limandan çıkış yapan hemen hemen her teknede dalıcı gözlemlemek mümkündü. Akşam saatlerinde ise dalıcılardan meydanı geçmek imkansız gibiydi. Likya Dalış Merkezi’ne ait Körfez teknesi ile dalış proğramımıza başlıyoruz. Yaklaşık üç ay sonra bende fotoğraf makinamı elime alıyorum.Ferde ise tam teşekküllü kamareman edasıyla iyi hazırlıklar içindeydi.Bu arada yeni olarak Ferda’nın teşviki ve ekipmanı ile fotoğrafçılığa başlayan Nilgün makro çalışmalarındaki özeni ve titizligi ile beğeni kazanıyor.Zira çekimlerden sonra görülen odur ki çabaları boşuna degilmiş, kişisel gayretlere Ferda Hoca’nın bilgi destegi katılınca önümüzdeki dönemlerde Nilgün’ü yarışma arenalarında sıkça görecegiz.Bu arada Osman’nın da çabalarını artırması gerkliligine inanıyorum.Bu alanda son derece yetenekli ve bu yetenegin ileriye yönelik desteklenmesi gereklidir.

Benim çağırışlarım ise herzaman aynı ve yaşadıkça dilerimki asla degişmez, bir tutam sunumluk görüntüdür özeti. Günlük devinim içinde degişkenlige uğramayan o muhteşem gücü herzaman yüregimde hissediyorum. Deklanşöre herzaman olduğu gibi yüregimle uzanıyorum.Teşvik insanın yüreginde hissettigi gerçektir.Dostum bana “ davranışlarının başkaları tarafından yönlendirilmesine izin verme” demişti. Sanırım her onurlu istem; davranış sürekliliginin sağlanmasına saygı duyar.O saygıdır ki sevgi ile bezenmiş sonsuz dostluğa kucak açar ve o korunması gereken tek değer olarak kalır.Bırakın hayat kendi akışı ile aksın, duygularınızı yoketmek için uğraşmayın, bazen geride başka birşey kalmaz .Yüreginizdeki ses doğru davranışlarınızı belirlemeye yetecektir.

Sualtı fotoğrafçılığının günümüzde herzamankinden daha fazla toplumsal bir görev olma özelligi taşıdığına inanıyorum.Hızla kirletilen , yok edilen denizlerimizden bugüne ait bir kayıt oluşturma sorumluluğu ile karşı karşıyayız.Gelecege aktarabilecegimiz başka birşeyimiz kalmayabilir.

Kaş’ta Uçan Balık Reef’i her fotoğrafçının öncelikli dalış noktası. Hemen hemen herkesin bu dalış noktası ile ilgili bir anısı vardır. 60 metre derinlikteki uçak, devasa orfozları, lahosları ve muhteşem biyolojik çeşitlilik ile görkemli bir nokta. Tüm dalış noktaları duyarlı dalış merkezleri tarafından sıkıca korunmasına karşın, ne yazık ki tahrip edilmektedirler. Bölgeye vardığımızda anılan reef’e birkaç gün önce dinamit atıldığını ögreniyoruz. Her dalış merkezi bir gece olmak üzere gece nöbetine kalıyorlar. Bölgeye vardığımız günün sabahında Uğur nöbetten dönüyordu.Tüm çabalara rağmen hala denizlerimize dinamit atabilecek kadar ilkel olabiliyoruz.Uçan Balık Reef’i akıntısı ile meşhurdur.Tutunamassanız Meis’te bulursunuz kendinizi.Bu nedenle akıntı ipi ile çapaya ulaşmak ve çapadan inmek en güvenli dalış sistemi.İlk dalışımızı bu noktaya yapıyoruz.Akıntıda tutunmaya çalışan lapinler, orfoz , lahos ve anemon görüntülüyoruz. Fotoğrafçılığa merak salan Selahattin’de görüntü alma çalışmalarına katılıyor.İkinci dalış noktamız ampfora tarlası.Dalış bölgesi son derece yüzeyi küçük bir adacığın etrafını oluşturuyor.Daha önceleri bu noktada baraküda görüntülemekten çok keyif almıştım. Yine baraküda bulabilme umuduyla dalıyoruz.Adacığın güneydoğu yakasından ilerlemeyi planladım.15’ sonra yaklaış,150-200 adetten oluşan bir baraküda sürüsü ile karşı karşıya kaldık.Yüregimden dilegim yine gerçekleşmişti.Minnettarlığımı sunuyorum sonsuz sevgi ile özümleşmiş bana güç veren degerlere.Baraküdaları büyük bir zevkle ve sindire sindire görüntüleme mutluluğunu yaşıyorum. Birinci günün akşamı gece dalışımızı Kaş’a giden her dalıcının eğitim noktası olan Hidayet Koyunda yapıyoruz.Dalışi noktasına vardığımızda Sevgili Roy sayısını bilmedigimiz dalıcı ordusuyla bölgeyi çoktan mesken tutmuştu.Bizde kısa bir selemlaşmaya müteakip, planladığımız dalışı gerçekleştiriyoruz. Denilebilirki en keyifli gece dalışlarımdan birini yaşadım.Gökyüzünde milyonlarca yıldız herzaman olduğu gibi küme küme bizi izliyorlardı. Selam etmişim dostuma ve dayatmışım objektifi yakamozlu sulara.Benim yıdızım her zamanki yerindeydi ve tüm görkemi ile yine bana yol göstericilik yapıyordu.”Sen dal ve çık ben burada seni gözlemliyorum” der gibi. Bulutlara binip gitmek isterdim beni sarmalayan yıldızlara.Sevincim, özlemim kucak kucak. Hiç yalan söylemedi gözlerde parıldayan yıldızlar. Hep dudaklarda mırıldadı o bayati eser. Ben bugün hiç ölmeyecegimi yaşamak istiyorum. Bugün mavinin bütün tonlarını olanca saydamlığı ile görebiliyorsam, bunu anlatmaya çalışmalıyım geleceğe.

İkinci gün dalışlarımızı Küçük Kaya ve Üç Kaya’ya gerçekleştiriyoruz.Adaya çıkıp kayaların üzerinden haykırıyorum uzak diyarlara, sesim belki duyulur diye.Berrak kabarcıkların büyülü mavi içindeki süzülüşünü izlerken, bu özgün değerlere ulaşmamı sağlayan her çabaya bir kez daha minnettarlık duyuyorum.(Minnettar bir kalple yaşamak sonsuz sevgiyi yakalamaktır. Konfüçyus)

Atife; “Seda ve Ceren dalmasalardı bana hergün söylenirdin” demişti. Haklıymış. Kızlarımın benimle beraber mavi sullarda yol alması gerçekten büyük bir mutluluk.Seda ile ilgili zaten bir sıkıntı yok. Ama Ceren söylene söylene dalışa başlıyor. Ancak arkasındanda keyif alıyor. Önümüzdeki sezonda en iyisi onu Feyaz Subay’a emanet etmek. Bu arada bu yazı yayınlanmış olduğunda Sevgili Ceren onbir yaşını bitirmiş olacak. Şimdiden ona yüregi sevgi ile dolu, kararlılıkla bezenmiş nice mutlu yıllar diliyorum.

İkinci gün dalışlarımızın akabinde İslamlar Köyüne alabalık yemege gidiyoruz. Pazar günü ise dalış yapmadan Akdeniz’in sıcak güneşine ve kabarcıklarımızı bıraktığımız büyülü maviye veda ederek dönüşe geçiyoruz. Zira heran içimizde yaşattığımız sevdiklerimize fiziksel olarak ulaşmanın zamanı gelmiştir.

Özgür düşünmemize katkı sağlayan Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.