Yazı: Halit FİLİZ – Ertan TAŞKAVAK
Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balıkçılık Bölümü Temel Bilimler A.B.D.
Fotoğraflar: Tahsin CEYLAN
Erdemli olmayı göze al; bu yola gir;
İyi yaşamayı sonraya bırakan; yolunda bir ırmağa
Rastlayıp da akıp geçmesini bekleyen köylüye benzer;
Irmak hiç durmadan akıp gidecektir.
Selam dostlar,
Yaz ve yaz eğlenceleri genelde hep denizle birlikte anımsanır ancak denizin tarih ve yaşam kaynağı gibi farklı anlamları olduğunu da biliyoruz. Hele bu Ege ve Akdeniz’in turkuvaz rengine bürünmüş denizi olduğunda daha da fazla anlam kazanmaktadır. Buralarda başınızı eğlenceden kaldırır da biraz etrafınızı çeviren tarihe kendinizi kaptırırsanız, seyrine doyamadığınız ve gözünüzle birlikte ruhunuzu da dinlendiren mavilikle, Arşipel’le (Ege Denizi), daha başka türlü kucaklaşırsınız. Etrafınızı kuşatan antik kent harabelerinin de etkisiyle, şimdi oturduğunuz yerde Ionlar’ın, Homer’lerin ve Lidyalı’ların dolaştıklarını anımsar belki de o döneme doğru bir zaman yolculuğuna çıkıverirsiniz. Belki siz Ege ve Akdeniz’in maviliklerinde pek çok masumun başına musallat bir korsan, belki de o akşam aşının peşinde koşan bir sünger avcısısınız. Belki de yarınki dalışınızda deniz tanrısı Poseidon ile karşılaşabilirsiniz!...
Mitolojide pek çok tanrı ve tanrıça vardır. Kutsal Olympus dağının zirvesinde yaşayan bu tanrılar, bir yandan ölümsüzlükleriyle sonsuz bir tanrısal gücü simgelerken, diğer yandan da insana özgü kavga ve kıskançlıklarıyla bir o kadar tanrısallıktan uzaklaşmaktadırlar. Sonradan Yunan kültürüne adapte edilen bu tanrıların menşeine baktığımızda, çok tanıdık bir yere, tüm kültürlerin kaynağı Anadolu’ya rastlarız.
Balıkçıların ve gemicilerin tanrısı olan Poseidon deniz dibinde bulunan bir sarayda yaşar, elinde üç çatallı bir yaba (harman savurmada kullanılan çatal biçiminde, üç dişli tahta kürek. Bkz. Büyük Larousse, Cilt 24, s. 12341) taşır, denizatlarının çektiği ve Tritonların (mitolojide Yunan kökenli olmayan deniz Tanrısı olup, Poseidon ile Amphitrite’nin oğludur. Triton, gövdesi balık kuyruğu biçiminde biten sakallı bir adam olarak tanımlanmaktadır. Tritonlar, Nereus kızlarıyla birlikte üç dişi yabalar tutarak ve deniz boruları üfleyerek Poseidon ya da Amphitrite’nin maiyetini oluşturmaktadır. Bkz. Büyük Larousse, Cilt 22, s. 11709) muhafızlık ettiği bir savaş arabası ile gezermiş. Antik Çağ’da Arşipel kıyılarındaki şehirlerde yaşayan balıkçılar, kıyıda dalgaların getirdiği süprüntülerin içindeki ölü denizatlarının, deniz tanrısı Poseidon’un arabasını çeken dev aygırların yavrusu olduğuna inanırlarmış. Balıkçılar bu tanrıdan oldukça çekinir ve O’nu hoşnut etmeden sefere çıkmazlarmış. O’nu hoşnut etmek için de Deniz Tanrısı Poseidon ve deniz perilerine (Nereidler) içi şarap dolu kupalar atarlarmış.
Mitolojiye meraklı olanlar, bu mitolojik tanrıları ve onların hikayelerini bilirler. Hani siz, şu, akşam için aşını düşünen garip bir sünger avcısısınız ya, bir yandan da aklınızın bir kıyısında yarınki dalışınızda bu mitolojik yaratıklarla karşılaşma endişesi var!.. Gerçekten de günümüzde bu mitolojik yaratıkları görme ihtimalimiz var mıdır? Hepinizin aklına tepesinde gözleri olan, yılan başlı, insan şekilli ve hep kötülük eden yaratıklar gelmekte. Halbuki, zavallı sünger avcısının yarın görebileceği yaratık, mitolojide varolmasına karşın, küçük, sevimli, zarif ve bir o kadar da çekingen bir canlı. Yani bir denizatı.
Su altında dolaşmak eşsiz bir zevktir. Suya girdiğiniz ilk andan itibaren etrafınızı bir renk cümbüşü kaplar. Su altında yavaş yavaş ilerlerken, bu maceranıza kefaller, hanozlar ve karagözler de eşlik eder. Ama siz bunların hiç biri ile ilgilenmiyorsunuz, çünkü sizin mitolojik bir yaratıkla randevunuz vardır. Ancak denizatını görebilmek pek sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. İyi bir gözlemcilik kabiliyetinizin bulunmasını gerektirir. Siz Posidonia’ların üzerinden geçip giderken, denizatımız eşsiz kamuflaj yeteneği ile bir yerlerde gizlenmiş ancak sizi gözlemektedir. Ama dikkatli, kararlı ve sabırlı iseniz denizatını görebilme şansınız olabilecektir, tabi doğru yerdeyseniz.
Atınkine benzeyen değişik yapıdaki kafası, dik kıvrımlı vücudu ve tamamen kavrama için kullandığı kuyruğu ile bir denizatı ile ilk tanışmanız, size sanki peri masalından çıkmış bir yaratık ile karşılaşmış hissini verebilmektedir. Vücuduna yakından baktığınızda gövde etrafını kaplayan bir seri kemik plakalar görürsünüz. Ağzı uzun ve dar olup, iyi bir emiş sağlar. Gözleri kendi etrafında bağımsızca dönebilmektedir. Sahip olduğu dorsal yüzgeciyle itme hareketini gerçekleştirir. Kulak şeklindeki pektoral yüzgeçler hareketsiz kalmayı ve yönlendirmeyi sağlar. Küçük bir de anal yüzgece sahiptir. Fakat pelvik ve kaudal yüzgeçleri yoktur. Her ne kadar Tanrı Poseidon’un arabasını çekerken tasvir edilmesine rağmen, denizatları pek fazla hareket etmez ve hızlı yüzemezler. Etraflarını saran güzelliklerin farkında olsalar gerek, hızlı yüzmek yerine deniz dibinin karmaşık yapıdaki habitatlarında yavaş bir biçimde dolambaçlı olarak yüzmeyi tercih ederler.
Eğer kaçacak veya avını kovalayacak kadar hızlı değilsen, bu durumda iyi saklanmak zorundasın. Durum böyle olunca da kamuflaj, denizatları için oldukça önem kazanmaktadır. Avlarını yakalamak veya predatörlerinden korunmak için kamuflaj yeteneklerine güvenirler. Yani, denizatları mükemmel bir kamuflaj ustasıdırlar. Zemine daha iyi uyum sağlamak için renklerini uzun süreli değiştirebilirler. Gerçek renkleri bejden kahverengiye, siyaha kadar değişirken, renk değişimi söz konusu olduğunda parlak turuncu ve koyu lâciverdi tercih ederler. Selamlaşma ve kur gösterileri boyunca kısa süreli parlama şeklinde bir renk değişimi de yapabilmektedirler. Deri uzantılarıyla ya da değişken renkleriyle yaşadıkları ortama son derece iyi adapte olurlar.
Dünyanın bir çok sıcak ve ılıman denizlerinde (45° kuzeyden 45° güneye kadar) farklı kimliklerde karşımıza çıkan bu canlıların denizlerimizde sadece 2 türü bulunmakta olup bunlar Hippocampus hippocampus ve H. ramulasos’ tur. Hani öyle görülmesi zordur dedik ya, sakın ha denizatını öyle ufak, tefek, mini minnacık bir şey sanmayın!.. Zira, boyları türlere göre 10 – 300 mm. arasında değişmektedir. Bizim türlerse “orta boy” olarak kabul edilmekte olup, en fazla 160 mm boya ulaşabilmektedirler. Yaşam süreleri ise 1 ile 4 yıl arasında değişmektedir. Yaşam yeri olarak deniz çayırlarını, mercanları ve nehir ağızlarını seçerler. Türün talihsizliği de işte bu noktada başlamaktadır. Yani yaşam yeri tercihlerinde!.. Zira, bu alanlar en önemli ve en çok tehdit edilen deniz habitatları arasındadır. Habitatlarının azalması ve daha ileri boyutlarda yok edimleri denizatı populasyonlarının da ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Trol veya benzeri av aletleri ile deniz çayırları taranmakta ya da yeni topraklar kazanma adına doldurulmaktadır. Diğer taraftan mercanların bulunduğu alanlar dinamitlenirken, nehir ağızları da kirletilmekte veya derinleştirilmektedir.
Tanrı Poseidon galiba fazla cömert biri değilmiş. Zira, kendi kocaman saraylarda yaşarken, arabasını çeken denizatlarına küçücük alanlar bağışlamış. Denizatları sünger veya mercan dallarını, posidonia çayırlarındaki son derece sınırlı alanları ev olarak kullanırlar. Bizleri evlerimize bağlayan manevi bağ, denizatlarında maddesel bir anlam kazanmaktadır; onu evine bağlayan tek şey kuyruğudur. Kuyrukları yardımıyla tutundukları bu evlerine ve evlerindeki eşlerine son derece sadıktırlar. Defalarca aynı yeri bulabilmelerini karşın evlerini savunabildikleri pek söylenemez. Birim alanda bulunma sıklıkları oldukça düşük olmasına karşın, sosyal yapıları ve birbirleriyle olan etkileşimleri yüksektir.
Küçük olmasına karşın gözü doymaz, obur bir predatördür. Özellikle hareket eden canlı besinleri tercih eder. Crustacea’ler mönülerinin başında yer almakta olup, denizatlarının birbirinden bağımsız hareket eden gözleri bu küçük canlıları görmede oldukça işe yaramaktadır. Avı sahasına girdiğinde, kafasını hızlı bir biçimde ileri doğru iterek kapmakta ve ağzıyla bir hortum gibi avını emmektedir. Dişleri olmadığından avlarını bütün olarak yutarlar. Mideleri bulunmayan denizatlarında sindirim hızlı olmakta, ancak tam sindirim gerçekleşmemektedir. Bu açığını karşılamak için de bol miktarda beslenmek zorundadırlar. Gözü doymak bilmeyen bir obur olmalarının nedeni bu olsa gerek!...
Bu yazımızda sizlere çok hoş ve bir o kadar da utangaç bir canlıyı, denizatını, tanıtmaya çalıştık. Kim bilir, belki siz de bu hafta sonunu maviliğin sonsuz derinlikleriyle geçirmeyi planlıyorsunuzdur. Siz, mavi dünyada özgürce dolaşırken, o dünyanın eşsiz güzellikteki canlıları size refakat edeceklerdir. Onlara denizatını sorun, emin olun size yerini göstereceklerdir. Ama denizatını görebilmek için sabah uykunuzdan fedakarlık etmeniz gerekmektedir. Zira, sabah güneşinin doğmaya başladığı saatler, denizatının en aktif olduğu zamanlardır. Dişi ve erkeğin son derece ilginç olan kur hareketleri, günün bu saatlerinde başlamaktadır. Birbirlerine kur yaparken etraflarında olup bitene pek aldırış etmediklerinden dolayı, onları izleme şansınız oldukça fazladır. Siz onları hayran hayran izleye durun, dişiyle erkek sanki vals yapıyormuşçasına birbirlerine kenetlenmiş ve birlikte döne döne yükselmeye başlamışlardır bile!.. Denizatlarının bir de üreme davranışları var ki, bu konudan da sizlere bir sonraki yazıda bahsedeceğiz.
Engin mavilikler kalbinizi her zaman yaşam sevinciyle doldursun.
Kaynakça
Ireland, S. 1997. Keeping a myth alive. Western Fisheries, Winter. pp. 20-23.
Lawrence, C. 1998. Breeding seahorses- facts and fallacies. West. Fish., Autumn, pp. 39
Taşkavak, E. & Akalın, S. 1997. Denizlerin Olağanüstü Yaratıkları, Denizatları. Sualtı Dünyası, Mart-1997, 17-22
Vincent, A. C. J. 1994. The Improbable Seahorse. Nat. Geog. October. pp. 126-140.
Vincent, A. C. J. 1995. A role for daily greetings in maintaning seahorse pair bonds. Anim. Behav. 49: 258-260.