Dosyalar:
sulati-tahsin_Ben_Akdeniz_Fokuyum.Beni_Koruyun.pdf
Yazı ve Fotoğraflar; Tahsin CEYLAN
Akdeniz foku ( Monachus monachus), yer yüzünde yaşamakta olan en nadir canlı türleri arasında yeralmaktadır. Yaşam alanında korunmasıyla ilgili olarak Dünya Doğayı Koruma Vakfı(WWF) öncülügünde Dünya Ülkelerinin birçoğunda özel koruyucu kanunlar çıkartılmıştır. “Nesli ileri derecede tehlike altında” olan türler arasında ilk sıralarda yeralmaktadır. Bizlerden daha eski Akdenizli olan Akdeniz Fokunun bugün bilinen yaşam alanları; Türkiye ve Yunanistan kıyıları, Maderia Adaları, Moritanya ve Batı Sahra kıyılarıdır. En yoğun gözlendigi alan ise Türkiye ve Yunanistan kıyıları olup, bu alanlarda 300-400 bireyin yaşadığı tahmin edilmektedir. Yeryüzündeki tüm populasyonun ise 500-550 civarında olduğu sanılmaktadır.
Bilimadamlarının büyük bölümü yaşamın denizlerde başladığını, daha sonra bazı türlerin evrimsel degişimlere bağlı olarak karasal hayata geçtiklerini, bazı türlerin ise tekrar denizlere döndükleri konusunda fikir birligi içerisindedirler. Bu canlılar arasında deniz memelilerinin önemli bir grup oluşturduğu ve Akdeniz Fokununda bunlardan biri olduğu belirtilmektedir. Latince adı keşiş yada yalnız anlamına gelen Akdeniz Foku, Fok ailesinin en büyük üyelerindendir. Boyları 2-4 metre arasında degişmekte, ağırlıkları ise 400 kğ.kadar ulaşabilmektedir. Toplam ömürleri tam olarak bilinmemekle beraber 40 yaşını aşan bireylere rastlanmıştır.
Akdeniz Foku bir deniz memelisidir. Besinini denizden temin eder ve denizde çiftleşir, ancak doğurmak, dinlenmek, uyumak, yavrularını büyütmek ve güneşlenmek için karaya gereksinim duyarlar. Bu nedenle kıyısal alanda yayılım gösterirler. Nesillerinin tehtid altında olmalarının en önemli nedeni de kıyı şeritlerinin İnsanoğlunun istilasına maruz kalmasıdır. Artan istila sonucu günümüzde foklar, daha çok insanların ulaşamadıkları mağaraları yaşam alanı olarak seçmektedirler. Ekolojik olarak hızla fakirleştigimizi de düşünürsek denizlerde azalan besin, Foklarında kolay besin teminini zorlaştırmaktadır. Yeterli besin bulamaması yine bir diger tehtid unsurudur.
Akdeniz Foku iyi bir dalıcı olarak da bilinmektedir. 100 metreden daha sığ derinliklerde avlandığı tahmin edilmektedir. Besin olarak balıklar başta olmak üzere, özellikle dibe bağımlı yaşayan hayvanları tercih eder. Ahtapot, Sübye, Kalamar gibi kafadan bacaklılar ve hatta böcek, istakoz ve yengeç gibi canlılarla da beslendigi bilinmektedir. Zaman zaman balıkçıların ağlarından da besinini sağladığı gözlemlenmiştir. Ağlara zarar vermesi ise zaman zaman hayatına malolmuştur.
Akdeniz Fokları genellikle Ağustos-Kasım ayları arasında doğum yaparlar. Doğum yapacakları mağaraları korunaklı olmaları açısından daha özenle seçerler. Bebek fok yaklaşık dört ay boyunca annesi tarafından emzirilir. Daha sonra anne fok, yavrusuna yüzmeyi ögretme ve beslenme konusunda eğitir. Akdeniz Fokları dört yaşından sonra üreme yetenegi kazanırlar.
Akdeniz Foku; tükenme sınırına ulaştığı için 1968 yılından bu yana uluslararası antlaşmalarla koruma altına alınmıştır. Bu antlaşmalara taraf olan ülkelerden biri de Türkiye’dir.(Bern Antlaşması 1979) . Ülkemizde Akdeniz Foku’nun korunması ile ilgili en yoğun çalışma Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve TC Çevre Orman Bakanlığı destegi ile AFAG (Akdeniz Foku Araştırma Grubu) tarafından yapılmaktadır. Foça’da başlayan çalışmalar Mersin sahillerini de içine alarak genişletilmiştir. ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden Sevgili dostum Doç.Dr.Ali Cemal Gücü, AFAG’dan Yalçın Savaş, Harun Güçlüsoy ve diger AFAG çalışanlarının özverili çalışmalarıyla şimdi, Akdeniz Foku mağarasında biraz daha rahat uyuyabilmektedir. Ve hepimiz için mutlak bir gerçek vardır ki o da “Akdeniz Fokunu korumak, Akdeniz’i korumaktır. Bizden daha eski Akdenizli olan Akdeniz Fokunu sadece film karelerinde geleceğe taşıyor olmayalım. Dostumun ifadesiyle “Bizim için anlamlı olan degerleri onları kaybetmeden sahiplenelim”.
Sevgiyle yaşayın, mavide kalın…
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın bir eserinden alıntı.
Bu hikaye yazarın Akdeniz sahillerinde yaşadığı 1930’ lu yıllara ait bir balıkçı hikayesini anlatıyor.
"... Akşam yıldızı, kıpkızıl batı göğünde kaybolmuş. Adaların kayaları kapkara kesilmiş. Çok tuhaf bir akşammış o. Yani her akşamki gibi değil. Deniz çıldırasıya fosforluymuş. Sandalın provasında fosfor parlıyormuş. Kürekler, denizde geniş yakamoz daireleri çiziyormuş. Küreklerden düşen her damla, su değil, ışık damlasıymış. Selim Dede, böylesi fosforu ömründe görmemiş. Hey! Gecenin böylesi parayla satın alınabilirmiymiş hiç? Adanın doğu kısmındaki mağaraya ulafmış, gece serin olduğu için kayığı demirlemiş, mağaranın ağzındaki kumlara yatıp uykuya varmış. Büyük bir deniz şıpırtısıyla uyanmış. Donuk ışıkta birçok fokun mağaraya girdiğini görmüş. Mağaranın kumlarının üzerine gelince, foklar gövdelerindeki kürk derilerini çıkarmışlar. O kürklerin altında Selim Dede ne görmüş beğenirsiniz? Tıpkı bizim gibi insan değillermiymiş? Erkekleri denizin yanına, dişilerse mağaranın daha işlerine uzanıp uykuya varmışlar. Babamın dedesi-adının Selim Dede olduğunu söyledik a - hiç ses çıkarmamış. Ta, yanı başında uyuyan kızın başucuna bıraktığı kürk derisini yavaşça almış, köşesine getirmiş kumların altına gizlemiş. Şafağın ağartısıyla beraber foklar uyanıp derilerini giydikten sonra, birer ikişer denize açılmışlar. Yalnız, Selim Dede'nin derisini çaldığı kız yok mu, o işte derisini ararmış tararmış, bulamayınca da öteki foklara - onu da beraberlerinde alsınlar diye- yalvarıp yakarmış, ama foklar kulak asmamışlar. Deniz kızı içli içli ağlamaya koyulmuş. Deniz kızı çok güzelmiş, saçları ocakta harıl harıl yanan pırnal aleviymiş, gözleri iki durgun mavi göl, bacakları çift akan gür pınarın sularıymış sanki. Selim Dede tatlı tatlı konuşmuş, onu avutmuş. Selim Dede fok kızı ya da deniz kızını kayığıyle de köye (Dangır) götürmüş. Evlenmiş onunla. Kızdan iki nur topu gibi çocuk olmuş.
Selim Dede, kızın kaputunu evinin taban tahtalarının altına gizlemiş. Ama eski olduğu icin tahta kırılmış. Kadın kaputunu görünce, alıp deniz kıyısına koşmuş. Orada deriyi giyince, yallah denize dalmış. Geceymiş. Selim Dede arkasından koşmuş, ama açılmakta olan kızdan kendisine doğru bir yıldız kayıyor sanmış. Yıldız değil, Selim Dede'nin kızla evlendiği zaman kızın parmağına taktığı gümüş yüzükmüş. Kız hızla uzaklaşmış, uzakta ay ışığında kaybolmuş deniz kızı. Yanlız geceleyin iki kez kıyıya gelmiş. Kıyıda oynayan çocuklarını öpmüş. Çocuklar söylermiş. Selim Dede, babama hep "Sakin fokları öldürmeyin. Çünkü onlar bizim gibi insanlardır, deniz yoldaşlarımızdır" dermiş. Babam çocukmuş, Selim Dede bunları anlatırken. Dedesi, babama yemin ettirmiş fokları öldürmeyeceğine. Babam dedesinin söylediklerine hep inanırmış."
Yararlanılan Kaynaklar
Gücü A.Cema. Akdeniz Fokları
Savaş Yalçın. Akdeniz Foku