Yazı ve Fotoğraflar; Tahsin Ceylan
İnceden inceye bir araya gelişin öyküsü olan mozaiklerde ya da kimi zaman teknede yüzünü okşayan Akdeniz’in tuzlu sularında veya bakir yerlere ulaştığında, sularına daldığında hissettiğin sevgi ve özgürlükte, anın durduğunu hissetmektir yaşamak. Yaşadıkça çoğalan ve hissedikçe mutluluğu bir kez daha tüm hücrelerinde duyumsamana neden olan anlar… İşte bir kez daha yaşadığımızı duyumsadığımız yerlere yapılan yolculuk başlamış ve bizi denizin sessiz-derin çağırışı ve dostların sıcak özlemi ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en uç noktası Antakya Samandağı- Keldağ’a götürmüştür. Efsaneleri ile ünlü Keldağ mitolojik olarak birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. 1795 Rakımlı volkanik görünümlü Keldağ’ın tarihi dokusunda adı Casius ya da Cebel-i Akra (Arapçada Akra=kel,Cebel=Dağ) olarak anılmaktadır. Suriye ile sınır olması, beyaz kumsalları, görkemli yemyeşil yamaçları ve bizi en çok ilgilendiren sualtı canlılarıyla bu sayıdaki konuğumuzdur Keldağ. Doğu Akdeniz’ in en eski limanları olan Alexandratte (şimdiki İskenderun), Sütunlu Mina (Şimdiki Samandağ-Çevlik) ve Latta Quie (Şimdiki Lazkiye) arasında kalan Casius (Keldağ), birçok medeniyetin yoğun olarak kullandığı deniz ticaret yolu olduğu arkeologlar ve araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir. Casius (Keldağ), dünyanın en uzun kumsallarından sayılan (yaklaşık 12 km) Samandağ kumsalının bittiği yerden Suriye sınırına kadar uzanan yaklaşık 10 km’lik bir kıyı şeridine sahiptir. Aynı zamanda, Süveyş Kanalından geçerek Akdeniz’e giriş yapan denizel canlıların Türkiye denizlerine ilk ulaşım noktasıdır Keldağ.
Süveyş Kanalının 1869 yılında açılması, birbirinden tamamen farklı yapılara sahip iki değişik zoocoğrafik alan olan subtropikal Akdeniz ve tropikal Kızıldeniz’in birleşmesine ve dolayısıyla çeşitli organizmaların (algler, çiçekli deniz bitkileri, planktonik canlılar, süngerler, halkalı solucanlar, yumuşakçalar, eklem bacaklılar, tunikatler, balıklar v.b.) karşılıklı göçlerine neden olmuştur. Bir anlamda insanoğlu istemsiz olarak pek çok denizel canlı türünün doğal yaşama alanlarından farklı alanlara göç etmesinden sorumludur. Birçok bilim adamı egzotik bu göç ile ilgili olarak zamanında “kazanılması güç bir kumar” olarak bahsetmişlerdir. Kimin kazandığını gözlemlemek ve belgelemek için sualtından Keldağ’a bakmak lazım. Göçmen tür kavramı Süveyş kanalının açılmasından sonra her zamankinden daha fazla telaffuz edilmeye başlandı ve kanal inşa edilirken kimse Akdeniz’in biyolojik senaryosunun altüst olacağını tahmin edemedi. İnsanoğlunun günümüzde Süveyş Kanalı gibi bir inşaat harikasıyla karşılaştırma yapabileceği çok az başarı vardır. Eski medeniyetlerin beşiği olan Mısır’da, Süveyş Kanalı endüstriyel devrimin ilk teknik mucizesi olarak 19.yy’ın ikinci yarısında inşa edilmiştir. Akdeniz’i Kızıldeniz ile birleştirme planları önce Firavunlar 1798 yılında da Napoleon Bonaperte’nin düşüncelerinde yer almış hesaplama hataları varsayılarak düşünceler pratiğe geçirilmemiştir. 1854 yılında ise Kahire konsolosu olan ünlü kanal yapımcısı mühendis Ferdinand de Lesseps dönemin Mısır hükümeti ile anlaşarak kanalın yapımı için ilk adımı atmıştır. 1859 yılında başlayan ve 1.5 milyon işçinin çalıştığı kanal 1869 yılında ulaşıma açılmıştır. Kanalla birlikte Akdeniz’e göç eden canlılara Ferdinand de Lesseps’den dolayı Lessepsian Göçmenler adı verilmiştir.
Kızıldeniz türlerinin Akdeniz’e geçişleri 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla birlikte başlamıştır. Kızıldeniz’in su seviyesinin Akdeniz’e göre 1.2m daha yüksek olması Süveyş Kanalı üzerinden Kızıldeniz’den Akdeniz’e doğru sürekli bir akış sağlamaktadır. Bunun yanı sıra, 130 senedir Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçen sularla yıkanan kanalın tuz konsantrasyonu giderek azalmakta bu nedenle her geçen yıl daha fazla türün kanala adapte olup Akdeniz’e geçebileceği düşünülmektedir. Gelecekte bir gün kanalın tuz konsantrasyonu Kızıldeniz ile aynı olduğunda, göç baskısının daha da artacağı bilim adamlarınca ifade edilmektedir. Akdeniz’e geçen Kızıldeniz türlerinin büyük çoğunluğu İndo-pasifikte geniş bir yayılım alanına sahiptirler. Bu da, bu türlerin çok değişik ortamlara kolayca uyum sağlayabildiklerini göstermektedir. Besin açısından fakir olduğundan, barındırdığı tür sayısı da az olan Akdeniz ekolojisi çok hassas dengeler üzerine kurulu iken, dışarıdan gelen bu türler, uyum sağlamadaki yetenekleri dolayısıyla yerel türlerden üstün hale gelmekte ve çok kısa bir sürede popülasyon patlaması yaşanmaktadır. Bugüne kadar herhangi bir Kızıldeniz türünün bir Akdeniz türünü yok ettiğine dair bir bulgu yer almamaktadır. Ancak Doğu Akdeniz’de avcılığı yapılan türlerin yıllara göre kompozisyonu incelendiğinde Kızıldeniz kökenli türlerin her geçen yıl biraz daha baskın hale geldiği görülmektedir. Bu veriler yabancı istilasının çok uzun vadede Akdeniz ekosisteminin yapısını tamamen değiştirebileceğini göstermektedir. Süveyş Kanalı ve Cebelitarık Boğazından geçen canlılar egzotik türler olarak ifade edilmektedir. Her egzotik tür istilacı ya da yayılmacı olarak düşünülmemelidir. Egzotik türlerden çok az bir kısmının istilacı olduğu bilinmektedir. Bugüne kadar Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e 400 – 500 civarında türün geçiş sağladığı ifade edilmektedir. Geçiş sağlayan türler arasında balık faunasının 60 civarında olduğu bilim adamlarımızca belirtilmektedir.
Dalışlarımızda tüm gözlemlerimiz egzotik türlerin belgelenmesi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bütün bunların yanı sıra, dalışlarımız sırasında gördüğümüz Roma dönemine ait zeytinyağı ve şarap amforaları, denizin ve tarihin derinliklerini bir arada yaşatıyor bize.
Keldağ’da Çevlik Limanı çıkışlı olarak Doğu Akdeniz Dalış Merkezi sürekli hizmet vermektedir. Ayrıca bölgenin dip faunası konusunda uzman arkadaşlarımız Haydar, Kemal ve Necdet’in rehberliği dalışlarınızı keyifli kılan önemli etmenlerdendir. Tarih ve doğanın sarmal dokusu içinde dalmak inanılmaz çağrışımlar yaratır insanda. Derin mavi sevginin berrak kabarcıklar arasında solunmasına kucak açmıştır bir kez daha. Karanlığı yakamozlarıyla aydınlatmıştır, d zeler oluşturmuştur dokusundan ve görkemli sevda şarkılarına fonlar oluşturmuştur kıyıya uzanan dalgalarıyla. Gün doğusundan Asi Nehrini yalayarak denize uzanan rüzgarlar ise ıslık çalmıştır mavideki sevdalı yüreklere. Ve Bin yılların mirası zamanın yok ediciliğine karşın varlığını sürdürebilmenin gururunu taşımaktadır bugün. Bir tutam Nergis kokusudur Keldağ’dan bugünlere uzanan. Kalemin kitabın kar etmediği yüreklere yazılanlar çok, kağıda dökülebilenler ise kifayetsizdir Keldağ’ı anlatmaya. Ve bizden de selam olsun derin maviyi kucaklayan Keldağ’a. Bin yıllar öncesinden kayalara görkemli yürek haykırışlarını alın terleriyle kazanlara selam olsun. Yazdığınız mektupları aldık, okuyup, öğrenme sırası şimdi bizde. Biz de yarınlara dilerim ki okunası yazıtlar bırakabiliriz.
Sıra dışı ve bir o kadar heyecan verici dalışlarımızın ardından, ertesi gün Çevlik’de bulunan Seleucia De Pieria antik kenti kalıntıları ile dünyanın ilk tüneli olan Titus tünelini görmeye gidiyoruz. M.Ö. 305 yılında Seleucus krallığının başkenti olarak düşünülen kent savunma zorluğu nedeniyle bir liman şehri olmuştur. Bu bölgedeki en etkileyici yapı ise bir mühendislik harikası olarak kabul edilen Titus tünelidir. Tamamının uzunluğu 1380 m olan bu tünel, Roma döneminde Musa dağından gelen sel sularının limanı ve aşağı şehri tehdit etmesine karşı yapılmıştır. Yapımına imparator Vespesianus döneminde başlanmış ve komutan Titus emrinde çalışan Musevi köleler tarafından tamamlanmıştır.
Tünelin doğu kısmında 30m genişliğinde 10-15 m derinliğinde, kaya mezarlarının iki sütunlu kutsal bölümü (Beşikli Kilise) ve mezar odalarının yer aldığı Beşikli Mağara ise oldukça etkileyici.
Hatay’lı Şair M. Turan Yarar’ın ifadesiyle “Şair deriz ummana soluksuz dalana…” Keldağ soluksuz dalıp soluklandığınız yerdir.
Mavide kalın, Sevgiyi Mavide yaşayın.