Yazı ve Fotoğraflar: Tahsin CEYLAN
Yunanlı büyük bilgin ve filozof Aristoteles, ateşin; su, toprak ve hava ile birlikte yaşamın ve bütün nesnelerin dört temel öğelerinden biri olduğunu ifade etmiştir. Platon, Tanrının dünyayı yaratırken bu dört öğeyi kullandığını savunurken, Herakleitos, ateşi; yaratmanın temel gücü saymıştır.
Bu yazımızda insanoğlunun ateşle tanışmasından günümüze kadar uzanan hikayesine bir küçük kesitle yaklaşmak istedik. Doğru kullanımda her zaman yarar, yanlış kullanımda ise büyük zararlar oluşturulabilen ateşin hikayesi bu sayıdaki konumuz.
İlk ateş kaynağı kuşkusuz toprağa düşen yıldırımdı. Doğada kendiliğinden oluşan bu alevler böylece insanoğlunun ateşi tanımasına imkan sağlamış, ateşin ilk kullanılmasının öğrenilmesi ise beraberinde onun kontrol altına alınmasını zorunlu hale getirmiştir.
İnsanlar tarafından ilk ateş kullanımının İ.Ö. 7000 yıllarına kadar uzandığını ifade edilmektedir. Yeryüzünde varolduğu günden bu yana yaşam savaşı veren insan, karşı karşıya kaldığı tehlikelere ve özellikle yangın gibi afetlere karşı savunmasını geliştirmek ve sürekli olarak kendini yenilemek zorunda kalmıştır.
Yangınlara karşı mücadele veren teşkilatların, Eski çağlardan beri askeri birlikler içinde yer aldığı, özellikle Mısır, Sümer ve Romalı’larda varolduğu bilinmektedir. Yangına karşı ilk düzenli örgütlenme Roma’da kurulmuş, şehrin stratejik noktalarında nöbet tutan gece bekçileri (nocturnus), çıkan yangınları en yakın karakollara bildirerek önlem alınmasını sağlamışlardır. Ortaçağa bakıldığında ise yangın ile ilgili faaliyetlerin yine askeri birlikler içinde sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. İstanbul’da kulelerin (özellikle Beyazıt kulesi) gemilere yol göstermenin dışında, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde yangınları haber vermek amacıyla kullanıldığı, minarelerinde aynı hizmetleri yaptığı ayrıca ifade edilmektedir. İngiltere ise 1189’da Londra Şehir meclisi, aldığı karar gereği her binanın kapısı önünde içi dolu bir fıçı bulundurma zorunluluğu getirmiştir.
Ateş, kimyasal bir tepkime sonucunda ortaya çıkan ışık ve ısıdır. Ateş için üç şey gereklidir. Yakıt, Oksijen ve ısı. Yakıtın yanması için oksijenle birleşmesi gereklidir. Ama yakıt belli bir sıcaklığa ulaşmadan yanmaz. Kibritle bir kağıt parçası yakılabilir. Çünkü kağıdın sıcaklığı havadaki O2 ile birleşmesine yetecek kadar yükselmiştir. Her yakıt belirli bir sıcaklıkta yanar, buna tutuşma noktası denir. Su yanmakta olan şeyleri soğuttuğundan itfaiyeciler yangınları su ile söndürürler. Ama petrol yangınları su ile söndürülemez. Çünkü petrol su yüzüne çıkarak yanmayı sürdürür. Bu durumda petrolün havadan 02 almasını önlemek gerekir. Bunun için karbondioksit gaz püskürten yangın söndürücüleri kullanılır.
Ülkemizde yangınla mücadele 16.yy’dan sonra gelişmeye başlamıştır. III.Murat döneminde 1572’de İstanbul kadısı herkesin evinde çatıya kadar ulaşılabilen bir merdiven ve bir küp su bulundurması için emir çıkarmıştır. İstanbul’da mekanik gereçlerle yangın söndürme ilk kez 1714’te Fransa’dan göç eden Davit (Davut) adlı birinin imal ettiği tulumbanın Galata’da çıkan bir yangında kullanılması ile gerçekleşmiştir. Yangınlarda büyük yararları görülen tulumbalar sonraki yıllarda daha da geliştirilmiştir. Ayrıca bunların yangına karşı daha etkin kullanılmasını sağlamak amacıyla Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 50 kişilik bir askeri Tulumbacı Ocağı kurulmuş, ancak Tulumbacı Ocağı 1826 yılında Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılmıştır. 1868 yılında ise İstanbul’da tekrar Tulumbacılar yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1870’te Beyoğlu’nda 3000 binanın yanması sonucu Macaristan’dan bir öğretmen subay çağırılarak 1874 yılında İstanbul’da ilk modern itfaiye teşkilatı kurulmuş, Kont Szecsony adındaki bir uzman subay, paşalık rütbesiyle 1923 yılında da İtfaiye Müdürlüğünü kurmuştur.
İlk itfaiye araçları, su deposu ile donatılmış el tulumbalarından oluşuyordu ve yangın yerine insan yada hayvan gücünden yararlanılarak görülüyordu. Büyük yangınlarda su deposunu sürekli dolu tutulmasını sağlamak için elden ele insan zinciri oluşturuluyordu. Daha güçlü tulumbaların meydana çıkması ise 19.yy başlarına rastlamaktadır.
1871’deki büyük Chicago yangınında ilk defa buharlı itfaiye araçları kullanılmış, 20.yüzyılın başlarında ise atların çektiği itfaiye arabalarının yerini içten yanmalı motorlarla çalışan araçlar almıştır. Bu araçlar 300 metre uzunluğundaki hortum ve su bulunmayan yerlerde su tankı ile donatılmışlardır. Daha sonra geliştirilen merdiven sistemi ve basınçlı su üniteleri ile teçhizatta ilerleme sağlanmıştır. 1958’de Chicago itfaiyesinin geliştirdiği bir sistem ile itfaiye teşkilatı, salt yangın söndürmeden öte kurtarma (kesici enkaz kaldırma aletleri, gaz maskeleri, O2 maskeleri, ışıklandırma ve kapalı yerdeki dumanı boşaltma sistemleri vb.) faaliyetlerini de geliştirmiştir.
Günümüzde, gelişmiş ülkelerde itfaiye teşkilatları, her türlü kurtarma faaliyetlerinde bulunmak üzere eğitilmektedirler.
Ankara İtfaiyesinin Bugünü;
Ankara itfaiye teşkilatının kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte bu konuda tek belge 19 Haziran 1338 (1922) tarihli ve Ankara Belediye Dairesi’nce Osman Zeki Bey’e verilmiş olan bir takdirnamedir. Bu takdirnamede açıklandığına göre Ankara’da ilk itfaiye teşkilatı 1922 yılı başlarında kurtuluş savaşı içerisinde “Müstakil İtfaiye Bölüğü” adı ile askeri bir örgüt şeklinde ve Osman Zeki Bey kumandasında bugünkü adının verilmesine neden olan itfaiye meydanında kurulmuştur.
Ankara İtfaiye Müdürlüğü, halen 70 personel ve modern cihazlarla techiz edilmiş ekipmanı ile Ankara’lılara hizmet vermektedir.
Yangın söndürme konusunda dünya standartlarını bugünden yaşayan Ankara İtfaiyesi, trafik kazaları ve boğulma olaylarında ilkyardım ve cankurtarma alanlarında personelinin eğitimini sağlamak çabası içerisindedir.
Ayrıca son teknoloji ile techiz edilmiş eğitim galerisi, köpük kulesi ve kurtarma şnorker, kumanda merkezli otobüs (depremlerde veya kazalarda enkaz altında kalan canlıları tespit edebilen sistemleri ile) imkanlarına sahiptir.
Çevresi gölet ve barajlarla dolu olan Ankara’da meydana gelen boğulma olayları da küçümsenmeyecek düzeydedir. Bu alandaki tüm arama ve kurtarma faaliyetleri bugüne kadar sualtı sporları federasyonuna bağlı dalgıçlar tarafından yürütülmekteydi. Ankara itfaiyesinin modern çağdaki görevleri arasında suda arama ve kurtarmanın olası gerekliliği dikkate alınarak SCSPF eğitmenleri tarafından 6 kişilik bir dalış timinin birinci aşama bir yıldız balıkadam eğitimi tamamlanmıştır. Dalış timi asgari üç yıldız dalıcı (tecrübeli balıkadam) seviyesine kadar eğitimin sürdürecektir.
Bu eğitimin tamamlanmasına müteakip, Ankara İtfaiye Müdürlüğü modern ekipmanlarla techiz edilmiş dalgıç ekibine de kavuşmuş olacaktır.
Ankara İtfaiye Teşkilatı içinde bir dalgıç ekibinin oluşturulması uzun süre gündemde yer almıştır. Ancak, Ankara İtfaiye Müdürü Faruk Kurutuz ve ekibinin kararlılığı ile Sualtı Sporları Federasyonu'nun özverili eğitmenleri ve teknik imkanları bu eğitimin başarılı sonuçlanmasını sağlamıştır.
SUALTI DÜNYASI DERGİSİ
EYLÜL 1997