Dosyalar:
Yazı ve Fotoğraflar: Tahsin Ceylan
Bu yazımızla Ulusal Kurtuluş Savaşına farklı bir kesitle yaklaşmak istedik. Öncelikli konumuz Batık savaş gemileri. Hernekadar boğazın farklı ekolojik yapısı bu tarihi hergün biraz daha örtmeye çalışsa da sır dolu anılarıyla 80 yıldır diplerde görkemden uzak mütevazi bir yaşam süren bu batıklar, sessiz bir tarihin en çarpıcı örneklerini oluşturmaktadırlar. Geçmişi kısmen de olsa tanımaya imkan sağlayan bu örneklerin, geleceğimizde sevgi ve barışa katkı sağlaması gerektiği inancıyla, bugün oluşturulan bu görüntülerin geleceğe aktarılan bir kayıt özelliği taşımasını diliyorum.
Çanakkale Savaşları ve batıkları araştırmaya başlarken savaşların acımasızlığını ve neleri yok ettiğini yaşamamak mümkün değil. Maliyetleri bile hesaplanmadan nice insanın sömürülen emeğinden oluşturulan bir dönemin görkemli savaş zırhlılarının,sessiz bir tanık olarak bizlere birşeyler fısıldadıklarını duyar gibiyim.
Bu sayımızda tarihsel özellikleri, boğazı ve yakın tarihimizi oldukça ilgilendiren savaşlarıyla Çanakkale’yi tanımaya çalışacağız. Bunu bir yazı ile özetlemek elbette mümkün değil, ancak bir başlangıç yaparak bu konuya girmek ve arkasından da bu alandaki araştırmalarımızın devamını sizlere sunmak istiyoruz.
Çanakkale; bölgede bulunan Dergimiz Temsilcisi, Eğitmen ve rehber balıkadam arkadaşımız Mehmet Günaydın nedeni ile sürekli gündemimizdeydi. Zira Mehmet bölgedeki batıklarla ilgili çok önemli araştırmalar yapmıştı.Ve bende bu çalışmanın mutlaka degerlendirilmesi düşüncesindeydim. Yeni yerler tanımak ve bunları tanıtmak amacından hareketle yine kilometre sınırına bakmadan Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Araştırma Görevlisi biyolog arkadaşımız Murat Bilecenoğlu ile birlikte hareket ettik. “Birlikten kuvvet doğar” bu atasözünü geçen sayılarımızda Ateş’de küçük balıkların büyük beraberliği konusunda işlemişti. “Herşeyi ben yaparım” egosundan sıyrılarak güçbirliğine gitmek çok daha mükemmel sonuçlar oluşturuyor. Mehmet’in batıklar konusundaki araştırmaları, Murat’ın biyolojik değerlendirmeleri ve benim de birazcık tuzum.
Tarihsel boyutu ile Çanakkale’den bahsedildiginde ilk akla gelen Troya atı ve Çanakkale Savaşlarıdır. Okulda okuduğumuz kitaplar ve resimlerini sık sık gördügümüz o ahşap at ve savaş bilgileri dimağımızda önemli yer tutmuştur.Zira bundan 3000 yıl önceki Troya savaşları ile Çanakkale savaşları arasında’ da önemli benzerlikler bulursunuz.
Troya yada Truva Çanakkale boğazının Ege’ye açıldığı noktadan 6 km. içerdeki bir kültür kentinin adı.Biga Yarımadası olarak bilinen toprakların antik çağda adlarının TROAS olarak bilindigi ifade edilmektedir.Troya asırlar boyu bir masal şehri olarak kabul edilmiş ve varlığına çok az insan inanmıştır.Oysa Troya’nın konumu Homerros’un İlyada destanında açık bir şekilde ifade etmiştir.Çanakkale Boğazının İlyada’daki adı “Hellespont’tur.Troas bölgesinin en yüksek dağı olan Kaz dağının efsanedeki adı “İDA”dır. Dünyadaki ilk güzellik yarışmasının bu dağda düzenlendigi ifade edilir.Ayrıca tanrıların babası Zeus,Troya savaşını İda’nın doruğundan seyreder. Mitolojiye göre Skamandros’un oğlu olan Teukros, Troya’nın ilk kralıdır. Zeus’la Pleiadlardan biri olan Elektra’nın oğlu Dardanos’ta Teukros’un damadıdır. Dardanos’un oğlu Erikhtonis ise Troya halkına adını veren Tros’un babasıdır. Tros’un üç oğlu olur. İlos, Assarakos ve Ganymedes. Bunlardan İlos İlion’u kurar. Onun oğlu Laomedon kral olunca kentin surlarını yaptırmaya girişir ve tanrı Apollon’la Poseidon’dan yardım görür. Ama surlar bitince tanrılara emeklerinin karşılığını vermez. Bunun üzerine Poseidon (Deniz Tanrısı) bir deniz canavarını Troya’nın başına bela eder. Herakles Laomedon’un kızı Hesione’yi canavarın elinden kurtarır, ama Laomedon bu kez de sözünde durmayarak vaad ettiği atları Herakles’e vermez. Herakles de arkadaşlarıyla birlikte Troya’yı yağmalıyarak Laomedon’la oğullarını öldürür. Bu arada Hesione kurtarmalık ödeyerek en küçük kardeşi Priamos’u ölümden kurtarır. Priamons zamanla güçlü ve zengin bir kral olur. Oğlu Paris, Kavga Tanrıçası Eris’in “en güzelle” gitmesi için attığı elmanın Aphrodite, Hera ve Athena’dan hangisine verilecegini kararlaştırmakla görevlendirir.Paris üç güzellik tanrıçası arasında tercih yapmakta zorlanır.Bunu gören tanrıçalar Paris’e rüşvet teklif ederler.Hera, Paris’e kudret,Athena”onu dünyanın en zeki kralı yapacağını”,Afrodit ise en güzel kadını vaadeder.Paris’te altın elmayı ona verir. Buna kızan Athena ve Hera Troya’nın yıkımı için planlar yapmaya karar verirler.Afrodit ise verdigi sözü yerine getirmek için Paris’i Yunanistan’a gönderir.Çünkü o sırada dünyanın en güzel kadını Isparta Kralı Menalaos’un karısı Helen’dir.Paris Kral Menalos’un çok güzel bir kadın olan karısı Helana’yı görünce aşık olur ve kendi ülkesine kaçırır. Yunanlılar Helana’yı geri almak için kenti kuşatırlar. Ama Troyalılar Helana’yı geri vermezler. Kuşatma tam 10 yıl sürer ve en sonunda geri çekilme hilesine başvururlar. Epeios Athena’nın yardımıyla büyük bir tahta at yapar.
Bir miktar Yunanlı savaşçı atın içinde saklanır, geri kalanlar kuşatmadan vazgeçiyorlarmış gibi Tenedos’a (Bozcada) çekilirler. Troyalılar Priamos’un kızı Kasandra’nın uyarılarını dinlemiyerek tahta atı Athena’ya sunmak için içeriye alırlar. Atın içindeki savaşçılar gece attan çıkıp kapıları açarlar ve Yunanlılar içeri girerek yağmalamaya müteakip Priamos’la oğullarını öldürürler. Troyalı kadınlar ise köle olarak Yuanistan’a götürülürler. Troyalılar ile ilgili öyküler Homeros’un ünlü İlyada ve Odesseia yapıtında oldukça yeralır.
Çanakkale ve Biga yarımadası antik çağda Troas adı ile bilinmektedir. Daha sonra Hellespont veya Hellespontos adı ile anılan Çanakkale bugünkü adını II.Mehmet (Fatih) zamanında yapılan Çanak Kalesinden almıştır.
Çanakkale Boğazı;
Çanakkale Boğazı bir anlamda Karadeniz’i Ege Denizi’ne bağlayan önemli bir geçit. Kum burnundan Çardak Feneri’ne kadar uzunluğu yaklaşık 94 km.dir. En dar yeri 1.2 km.ile Kilitbahir-Çanakkale arasıdır.Boğaz girintili-çıkıntılı birçok kıyı oklarından oluşur. Nara burnu ve Çardak çevresinde görülen kıyı okları akıntı yüzünden fazla ilerleyememiş, ama kıyılarda küçük yaylar çizerek kumsallar oluşturmuştur. Boğazın kuzey ve orta kesimlerinde kıyının darlaşması akıntının yön degiştirmesine neden olur; böylece denize doğru uzanan ve uzaktan zor seçilen kıyı okları oluşmuştur. Kıyı okları sisli havalarda gemiler için büyük tehlikeler oluşturur. 1953 yılında Nara Burnunda Deniz Kuvvetleri’ne ait Dumlupınar Denizaltısı ile İsveç bandıralı Naboland gemisinin çarpışması sonucunda 88 denizci yaşamını yitirmiştir.
Boğazda derinlik Nara Burnu’nun kuzeyinde 102 mt.’yi, Çanakkale-Kilitbahir arasında ise 109 mt.’yi bulur. Boğazın dar olduğu yerlerdeki güçlü akıntıların dip birikimine imkan vermemesi sonucu bu derinlikler oluşmuştur. Çanakkale Boğazı’da İstanbul Boğazı gibi, derin kesimleri deniz suları altında kalmış eski bir akarsu vadisidir. Boğaz vadisi, bu yüzey üstüne kurulmuş, daha sonra yükselen aşınım yüzeyi içine kolları ile birlikte gömülerek bugünkü şeklini almıştır.
Boğazın kuzey ağzı ile, Ege ağzı arasında yaklaşık 20 cm. deniz düzeyi farkı bulunmaktadır. İstanbul Boğazında olduğu gibi Çanakkale Boğazında da üst ve alt akıntı olmak üzere iki akıntı sistemi mevcuttur. Karadeniz’den gelen ve yaklaşık binde 16-17 tuzluluğa sahip olan su İstanbul Boğazın’dan geçerek Marmaraya girer. Bu akıntı sularının tuzluluk oranı Marmara Denizin’de yaklaşık binde 22-25’e ulaşır, yoğunluğu ise 1.0175 dolayındadır. Su sıcaklığı mevsimlere göre degişir; kışın 8-10 ‘C,yazın 20-22 ‘C dir.Gelen su miktarı güneybatı (lodos) ve kuzeydoğu (Poyraz) rüzgarları, baharda karların erimesi ile ortaya çıkan su fazlası ve Karadeniz’de, Akdeniz ve Ege’ye oranla daha az buharlaşma olmasının da etkisiyle farklılık göstermektedir. Bu sular Marmara Denizi’ni geçerek Çanakkale Boğazı’na yaklaşık 25-30 mt.kalınlığında üst akıntı biçiminde ulaşır. Hızı saniyede yaklaşık 1.5 mt. Ege’ye akıttığı su miktarı yaklaşık 12.600 m3/sn.dir. Üst akıntının kenarlarında kıyı şeridinin etken olduğu bazı ters akıntılar oluşur. 25-30 mt.den sonraki derinliklerde yoğunluğu 1,0295, sıcaklığı ise 14-16 ‘C gibi sabit bir değerde olan, daha tuzlu Ege suyu bulunur. Tuzluluk oranı yaklaşık binde 39 olan bu sular saniyede 0,5 mt. hızla Marmara Denizi’ne geçer ve Çanakkale boğazının alt akıntısını oluşturur.
Üst ve alt akıntıların suları oksijen ve organik madde açısından zengindir. O2 degeri 5-6 cm3/ltdir. Ancak Gemlik ve İzmit Körfezindeki kanalizasyon ve sanayi artıkları yoğun bir deniz kirlenmesi yaratmakta, bunun sonucundaki O2 azalması, önceden daha çok olan balık türlerinin ve miktarının azalmasına yolaçmıştır.
Çanakkale Savaşları ve Batıklar;
Çanakkale savaşları 1.Dünya savaşında,Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Boğazını ele geçirmeye ve İstanbul’u işgal etmeye yönelik İngiliz-Fransız ortak harekatına karşı yürüttügü savunma savaşları olarak adlandırılabilir.(Þubat 1915-Ocak 1996) Çanakkale Savaşlarına toplam 16 İngilz,Avustralya,Yeni Zellanda,Hindistan ve Fransız Tümeni katıldı.İngiliz Ulusal Topluluğunun kayıpları 213.980,Osmanlıların kaybı ise 190.000 olarak belirtilmiştir.İtilaf Devletlerince ablukaya alınan Çanakkale Boğazındaki kuşatma 8 Ocak 1916 tarihinde kaldırılmış ve savaşta yenilen taraf olarak Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi ile boğazları İtilaf Devletlerine açmıştır.Çanakkale ve Gelibolu’daki tüm istihkamlar İtilaf Devletlerince işgal edilmiş,Büyük Tarruz ve Lozan Antlaşması ile birlikte Çanakkale yeni Cumhuriyet’e il merkezi statüsü ile katılmıştır.
Çanakkale Savaşları bir anlamda deniz ve kara savaşları ağırlıklıydı ve birçok savaş gemisinin yaralanmasına yada batmasına yolaçmıştır.Bu anlamda Çanakkale Boğazı 200’ün üzerinde batığı bünyesinde barındırmaktadır.Gönlümüz tüm bu batıklarla ilgili araştırmalar yapıp sizlere sunmak,bütünüyle bu bugün mümkün olamıyabilir,ancak araladığımız kapıdan bu tarihe sürekli egilecegiz.
Birkaç defa gitmemize rağmen hava şartlarının uygun olamaması,yada yerini tesbit edememizden dolayı dalamadığımız ünlü İngiliz amiral gemisi Majestic’e bu defa dalmayı başardık.HMS Trıumph zırhlısına ise şartların imkanlılığı ölçüsünde ileriki dönemlerde dalmayı planlıyoruz.Batıklar ile ilgili bilgiler şunlardır;
İsmi : HMS MAJESTİC
Milliyeti : İNGİLTERE
Tonajı : 14.900 G
Ölçüleri : UZ:413 Feet,BOY:75 Ft,En:30 Ft
Batık Numarası : 102100644
Dikey Akıntısı : 0,3 Knot
Yüzey Akıntısı : 2,5 Knot
Tipi : Birinci sınıf savaş gemisi
Batış Anı : 1895 yılında yapılan gemi U-21’den atılan 2 torpidoyla batırıldı.Sedhülbahir önlerinde 27.5.1915 tarihinde demirleme süresinde batmıştır.
İsmi : HMS TRIUMPH (POSSIBLY)
Milliyeti : İNGİLTERE
Tonajı : 11.895 D
Ölçüleri : UZ:470 Ft,BOY:71 Ft,EN:25 Ft.
Batık Numarası : 102101711
Genel Derinlik : 60-70 mt.
Tipi : Birinci sınıf savaş gemisi
Batış Anı : U 21 tarafından Kabatepe açıklarında demirliyken batırıldı.
Trıumph ve Majestic Zırhlıları kara savaşlarının başladığı 25 Nisan 1915’ten itibaren Çanakkale Boğazında görev almışlardır.Bu iki eş zırhlı Maydos (Eceabat) önünde demirliyerek siper savaşları başlayıncaya kadar Türk tabyalarına büyük kayıplar verdirmişlerdir.Bunların yaptıkları aşırtma atışlar Saros Körfezindeki gemilerimize’de isabet etmiştir.Saros Körfezinden aşırtma atışlarıyla Çanakkale’ye ve Nara’daki gemilere çok zarar veren Queen Elizabet İngiliz dretnotu bile bu gemilerin 280 mm.lik mermilerinden 6 tane isabet alarak iyicene zedelenmiştir.Sonra da Cıbralta Boğazını (Cebelitarık) geçerek Almanya’dan gelen denizaltı saldırılarından çekinerek Çanakkale’yi bırakıp İngiltere’ye dönmüştür.
Atlantik’i ve Cıbralta Boğazını aşarak Çanakkale önüne gelen U21 Alman denizaltı gemisi 25 Mayıs 1915 günü Kabatepe önlerinde sahili bombardıman eden İngiliz “Triumph” gemisini, iki gün sonra’da Hellas Burnu önünde İngiliz “Majestic” zırhlısını batırmayı başarmıştır.Bu saldırılar İtilaf Devletleri Donanmasında büyük panik yaratmıştır.
U 21 sayılı Alman denizaltı gemisinin komutanı K.Yzb.Hersing bu iki İngiliz gemisini nasıl batırdığını şöyle anlatmıştır;
“1915 yılında müttefikimiz Türkler Çanakkale’de kahramanca dövüşüyorlardı.Düşmanın büyük deniz birlikleri Boğazı zorlayarak Marmara’ya girmeye uğraşıyorlardı.Uzun bir seferin güçlüklerini göze alarak oraya gitmeyi tasarladım.Britanya Adaları etrafında U 21 botumla yaptığım seferde gemimin yetenegini iyice tanımıştım.Türkler, düşmanın son sistem silahları karşısında materyel bakımından zayıf,Almanya’dan her türlü yardıma muhtaçtılar.Özellikle bir denizaltı gemisinin yardıma koşması şüphesiz onları çok sevindirecekti.
Düşüncemi Donanma Komutanlığı aracıyla Bahriye Nezaretine duyurdum,güçlükle kabul ettirdim.Bu güç işi başarabilmem için gereken tedbirleri aldım.Harekete hazırlandım.İstanbul’a varabilecegime inanmadıkları için ayrılırken bana “tekrar görüşelim” diyen arkadaşlarım pek azdı.
25 Nisan 1915 sabahı Wılhelmshafen’e veda ederek denizaltı limanından hareket ettim.Atlas Okyanusu’na girmek için en kısa yol Manş Kanalıydı.Ama İngilizler burada denizaltılarımıza karşı çok sıkı tedbirler almışlardı.Gündüz su üstünden buradan geçmek imkansızdı.Britanya Adalarının kuzeyinden dolaştım.Bu mıntıkaya doğru yoğun bir kar tipisi ve sis içinde girdim.Yollarda oldukça heyecanlı olayları atlatarak ve İspanya’da yakıt ikmali de yaparak güçlükle Cıbralta’ya geldik.Tasarrufa son derece riayet ederek ve Afrika’nın yüksek kum tepeleri ile örtülü sahiline sokularak,karakol gezen İngiliz muhriplerinin nöbet degiştirdigi bir anda Cıbralta Boğazının en dar yerini geçtik.Sicilya’ya kadar ticaret yolları dışında ihtiyatla seyrederek olaysız olarak Sicilya’ya vardık.Sicilya’yı gözden kaybettigimiz sırada bize doğru hızla seyreden dört muhrip yağmur sağnakları arasından birden bire çıkıverdi.Mesafeleri takriben 2000 metreydi.Alarm dalışı ile başımızı suya soktuk.Muhriplerin pervane gürültüleri üzerimizden geldi geçti.Periskopu çıkardığım zaman muhriplerden biri bizi yakından izliyordu.Bu mıntıkada gündüz su üstünde seyretmek tehlikeliydi.Bu nedenle Malta Adasının güneyinden dolaşarak girdigim Adriyatik’te muhriplerin seyirleri sürüp gidiyordu.Bunlar Fransız muhripleriydi.Müşkül saatler geçirerek nihayet Adriyatik’te bir Avusturya muhribinin eşliginde Kataro Limanına girdik.Samimi bir karşılama gördügümüz bu Avusturya limanında yakıt ve erzak ikmali yapıp makineleri de elden geçirdikten sonra Çanakkale’ye hareket ettik.Birçok adanın serpili olduğu Ege Denizi’ni ihtiyatla ve 40 mt.derinde seyrederek geçip Saros Körfezine girdim.İmroz Adası ile Gelibolu Yarımadası arasındaki sahada muhriplerle balıkçı gemileri zikzaklar çizerek denizaltı arama tertibatı almışlardı.Düşman karakolları,periskobumu görecek olacaklar ki, bizi izlemeye başladılar.Sabah 6.50 den ögleye kadar zikzak rotalarla güneye seyrettim.Saat tam 12’de methalinin kuzeyinde sahile yakın ağır yolla seyreden bir zırhlı gördüm.Bu Triumpy idi.Ona doğru yol verdim.O tarafta düşman karakolu zayıftı.45 dakika sonra periskobumu tekrar yukarı sürerek zırhlıya hücum ettim.Bu gemi ögleden önce yan ateşiyle Türk siperlerini bombardıman etmiş, şimdi ögle paydosu yapıyordu.Bordalarından torpido ağlarını sarkıtmış,tayfa güvertede güneşlenmekteydi.Gözcüleri dürbünler ile periskop arıyorlardı.Bir muhrip 1000-1200 metre açıktan tam yolla seyrederek onu koruyordu.Hücum için uygun bir fırsat bekledim.16 metre derinlige indim.Muhrip 16 metrede bizi mahmuzlayamazdı.Üstümüzde süratli bir pervane sesi duyuldu.Her an tepemizde patlayacak su bombalarının heyecanını geçirdikten sonra 10 metre yükseldik.Periskobumla zırhlıya 400 mt.yaklaştığımızı gördüm.Tam yolla ve alabanda dümenle hedefimi nişan hattına sokarak 300 metreden torpidoyu ateşledim. Zırhlının bütün topları ateş püskürtmeden, torpidomuzun patlaması suları ve bizi sarstı.Oradan uzaklaşırken santral bana bölmelerin ve bataryanın sağlam raporunu verdi.Patlamadan 9 dakika sonra Triumph mavi sullara gömülmüş bulunuyordu.”
Çanakkale’de Kuzey Grubu Komutanı olan Ferit Esat Paşa Çanakkale hatıraları arasında bu geminin batışını şöyle anlatmıştır;
“Arıburnu ile Kabatepe arasında Triumph zırhlısının yana yattığını,Topçu Kumandanım Hasan Rıza Bey haber verdi. Dürbüne koştum.Gerçekten Zırhlının direklerini takriben 30 derece egilmiş bir vaziyette gördüm.Mürettebatının bir kısmı denize atlıyor,etraftan torpidolar,tahliye vapur ve sandalları yanaşıyordu.Öbür taraftan ne kadar nakliye ve zırhlı gemi varsa acele olarak açılıp hızlı seyirle İmroz Adasına gidiyorlardı.Bu esnada Trimph,süratle meyillenerek yana yattı.Sonra omurgası yukarı gelmek üzere altüst oldu.Direkleri semaya müteveccihken,şimdi denizin dibine döndü.Zırhlının yanlardan sular fışkırıyor, bu nedenlede sandallar yanaşamıyorlardı.Zırhlının etrafında bulunan ağlar,denize düşenleri altına almış,kurtulmak ihtimalinden vazgeçmemişti.Bu anda kaplumbağa gibi kırmızı sırttan başka bir şey görünmez oldu.Bu sırtın burun tarafı,tedricen denizin dibine teveccüh etti ve kıçındaki çifte uskur görünmeye başladı.On dakika geçmeden,yunus balığı gibi bir taklak atarak görünmez oldu.Deniz büyük köpükler içinde kaldı.Zırhlının mürettebatının ancak yarısı kurtulabildi.(Triumph’nin 700 tayfası vardı)
U 21 Denizaltı Komutanı Otto Hersing”Majestic” zırhlısını batırışını da şöyle anlatmıştır.”Trıumph’a hucumun başarıyla sağlanınca aynı girişimi tekrarlamaya karar verdim.26 Mayıs akşamı Semadirek adasının kuzeyine geldim.Ertesi sabah alacakaranlıkta Hellas önüne periskopu çıkarıp etrafı gözetledim.Sedhülbahir çıkarma iskelesi yakınında demirli şaşırtıcı biçimde boyanmış bir harp gemisi gördüm.Sahile fazla sokulmuştu.Etrafı küçük gemilerle çevriliydi.Hedefime yaklaştım,20 metrelik bir gedik bularak kıç kovanları ateşlemek üzere nişan aldım.Torpido,kovanı terkettikten sonra,dehşetli bir patlama etrafı sarstı.İsabet kazan dairesi tarafında olacak ki “Majestic” ileriye doğru bir hamle yaptı.Sonra yan üstü düşerek stim çıkan bacaları suya gömüldü.Güvertesinde büyük bir kargaşalık görüldü ve 4,5 dakikada battı.”
Kara savaşları devam ederken İngiliz denizaltı gemileri’de Marmara ya girip Osmanlı donanmasına önemli kayıplar verdirmişlerdir.Bununla ilgili olarak Halep Gemisi ve Akbaş Limanındaki gemilerin batırılışı şöyle anlatılmaktadır;
“Kaptan Nasmith,küçük bir topla takviye edilen E 11 denizaltısı ile ikinci defa olarak Marmara’ya girmek için 5 Ağustos sabahı Sedhülbahir’den içeri girdi.Boğazda, evinin koridorunu geçer gibi ilerledi.Bu sefer Nara Burnu’ndan karşı kıyıya kadar bir ağ gerilmişti.Bu engeli hesaba katmadığı için geçiş kolay olmadı.Gemisi bu engele takıldı,kamburlaşmış olan ağın içinden birkaç manevra ile sıyrıldı.Gemisini kurtardı.Saat 7’de periskopunu suyun üstüne çıkardığında Akbaş önlerine geldigini gördü.İskeleye yanaşıp yük boşaltan bir gemi gördü.
Vakit geçirmeden nişan aldı ve ateşe hazır olan torpidosunu gönderdi.Biraz sonra tam ortasından yara alan gemi birkaç dakika sonra battı.Bu gemi 4000 hamule tonluk “HALEP” vapuruydu.
E11 Marmara’ya ikinci girişinde Osmanlı gemilerine büyük zaiyatlar vermiştir.6 Ağustosta E 14 denizaltısı ile buluşarak “Peyk-i şevket” torpido gambotunu tuzağa düşürüp torpilledi.Gemi tam ortasından aldığı torpido yarasıyla ikiye bölünmek üzereyken karaya oturtularak batmaktan kurtarıldı.7 Ağustosta iki denizaltı birlikte Bolayır’da yaya olarak cepheye giden piyade birligini bombardıman ettiler.8 Ağustosta E 11 Barbaros zırhlısını torpilliyerek batırdı.12 Ağustosta üssüne dönen E 14 ün kalan torpidolarını alarak saldırıya devam etti.Bu davetsiz misafir Marmaranın her limanına sokulup avını arıyordu.Yeşilköy ve Mudanyadaki demiryolu hatlarını bombardıman etti.Topunun mermisi bitincede Bolayır önüne gelerek Saros Körfezindeki İngiliz Karakol gemisi “Aster”i buldu.Ona kendisine top mermisi gönderilmesini bildirdi.Bu arada kalan mermileriyle Erdek’i topa tuttu. 14 Ağustosta kendisine mermi de getiren E2 ile buluştu.O akşam Kumandan Nasmith,Marmaranın doğusuna geçerek Haydarpaşa Mendiregi içerisindeki bir gemiyi torpilliyerek batırdı.Ertesi gün Yeşilköyü bombardıman ettiyselerde, oradaki ganbotumuzun ateşi karşısında geri çekildiler.Ertesi gün İzmir Körfezine girerek demiryolu hatlarını top ateşine tuttu ve kısmende tahrip etti.22 Ağustos günü üç römorkör tarafından yedekte çekilen 8 mavnaya saldırdıysada koruma muhribinin kovalamasıyla denizin dibine kaçtı.
Denizaltı gemisinin ve niteliklerinin Türk halkı tarafından iyi bilinmedigi bir devirdi. İstanbullular tarafından ilk defa görülen denizaltı gemileri abartılmış öykülere konu olmuştu.Özellikle yazın Adalarda oturan halk,panige kapılmamak için gördükleri nesnenin deniz canavarı yada balina olduğunu ortalığa yaymışlardır.Birgün Ada’lardan kalkan ilk vapurun yolcuları,Kınalı ile Burgaz arasında ve Yassıada önlerinde yarı batmış seyreden bir denizaltı gördüler.Suyun yüzeyinde pervasızca ilerlemekten çekinmiyordu.İtiraf etmek gerekirki Marmaraya giren bu İngiliz denizaltı gemileri Türk savaş gemilerine büyük zararlar verdiler.Bunlar E 11-12-14-7-2-20 ve H 1 gemileriydi.E 14 10 Haziran’da ikinci defa Marmara’ya girip 30 Haziran’a kadar kaldı.19 Haziranda’da Kaptan Kokreyın,E12 denizaltısıyla girip 27 Haziran’a kadar E 14’e arkadaşlık etti.Marmara’yı hiç boş bırakmadılar.4 Eylül’de kaptan Nasmith Bozcaada daki üssüne döndü ve raporunu verdi.29 gün içinde bir zırhlı,bir torpido-gambotu,6 transport ve 23 yelkenli gemi batırmıştı.
E 11 ‘ün üçüncü defa Marmara’da 47 gün süren faaliyeti 1 Ekim günü başlamış 23 Aralık 1915de sona ermişti.Bu süre içinde birçok yelkenliyi,bir torpido botu ve üç makinalı gemiyi batırmıştır.Bandırma önlerinde torpilledigi ”Bosbor” transportu karaya oturtularak batmaktan kurtarılmıştır.
Çanakkale’deki dalışlarımız sırasında,dalış merkezine tahminen 500 mt.mesafede ve limanın hemen doğusunda bir Alman torpidobotuna’da dalış yaptık.Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman elçiliginin deniz ateşesi olan Yarbay Kurt Reitsch hatıralarında batık ile ilgili şunları anlatmaktadır; “Önce İnfeksıbıl Çanakkale şehrine takriben 10 km.uzaklıktaki Dardanos mevkiinden şehrin üzerine bombalarını yağdırmaktaydı.Onu dönüşümlü olarak Britanya’nın birinci sınıf savaş gemisi olan İrestıbıl izliyordu.Yani birinin bataryaları sustuğunda,digeri şehri dövmeye devam ediyordu.
Bu arada Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki olan Almanların karargahı’da Çimenlik Kalesi’nin güneyinde yeralmaktaydı.İrestıbıl’ın dev mermileri şehrin güneyinde büyük bir yangın çıkartmıştı.Bu yangının durması imkansız gibi görünüyordu.Peşpeşe atılan mermilerden birinin Alman Karargahının yakınına düşmesi üzerine,karargah boşaltılarak personel Alman Torpidobotuna bindirildi,amaç Maydos’a (Eceabat) personelin naklinin sağlanması idi.Çanakkale alevler içinde yanarken Alman subay ve erler torpidobota binmiş Maydos’a doğru yola koyulmuşlardı.Ancak talihsiz gün Çarşamba 1915 İrestıbıl’ın mermilerinden biri 220 grostonluk torpidobotunun tam ortasına isabet eder ve gemiyi ikiye böler.Subay ve erlerden 13’ü patlama esnasında can verirler.Digerlerini ise balıkçı botları toplayarak hayatlarını kurtarırlar.”
Çanakkale Savaşları birçok kahramanlık öyküsüne de sahne olmuştur.Gerçekten büyük bir teknik savaş gücüne karşılık ,insan gücü ağırlıklı sadece kararlıkla mücadele edilmiştir.Vanlı İsmail’in gemisini kurtarmak için gelen torpidonun önüne atlayarak,hayatını hiçe sayması saygı duyulacak kahramanlık destanlarından sadece birtanesi.Bunun gibi birçok öykü duymuşumdur.Ulusal Kurtuluş Savaşı yani bir anlamda esarete karşı özgürlük savaşı büyük mücadelelerle kazanılmıştır.
Çanakkalede’ki batıklar konusundaki çalışmalarımız sonraki sayılarımızda devam edecektir.
KAYNAKLAR
Carllo Rozetti.Danubio İlfiume İnternazionole
Gallipoli.Alan Moore Head
Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış.E.Nutku
Osmanlı Deniz Harp Tarihi.Amiral Arif Büyüktuğrul
Şürayi Bahriye Defteri.Deniz Müzesi Arşivi.
MESUDİYE ZIRHLISI
Yazı: Tahsin Ceylan-Mehmet Günaydın
Fotoğraflar: Tahsin Ceylan
Çanakkaleye yolunuz düşerse bir gün, gün batımında Mesudiye tabyalarından boğazın eşşsiz güzelligini seyretmeyi sakın ihmal etmeyin.Öyle anlar vardır ki hayatımızda çok yaşanır ama, çok azı bizde anlam bırakır.Ve anlamlı anları ne zaman nerede, nasıl yaşayacağımız önceden asla bilinmez.Gözlerinizi sabitleyip bir an dalarsanız, top gürültülerini ,insanların bağrışma ve ağlayışlarını ve karşınızda duran masmavi sulların nelere tanıklık ettigini, diplerinde bir dönemi nasıl sakladıklarını hissedebilirsiniz.Sonbahar yaprakları gibi savrulan günlerimizin, sonumuzu ne zaman, nasıl karşımıza çıkaracağını önceden asla bilemeyiz.Bu nedenle yaşadığımız her günün bizler için enson gün olabileceginin bilinci ile, geçmişi özümsemek ve gelecegi bugünden yaşamamız gerektigi inancındayım.
Mesudiye; Bir çok savaş gemisinin karşılaşmaktan korktuğu müthiş zırhlı,o artık bir dönemin sessiz tanığı.Dergimiz Çanakkale Temsilcisi Mehmet Günaydın’la oluşturduğumuz “Çanakkale Batıklar Projesi” kapsamında Mesudiye Zırhlısına da dalmak önemli bir yer tutuyordu.Çanakkale Þehitler Anıtındaki müzede bulunan posteri gerçekten insanı büyüleyen ürkütücü bir görkeme sahiptti.Üzerinde taşıdığı topların ateş gücü öylesine etkiliydiki,bunların bir kısmı üzerinden sökülerek boğazı etkisi altına alan tepelerdeki tabyalarda kullanıldı.Ve sullara gömülmeyen Mesudiye’ye ait karadaki tek izler artık yalnızca o top tabyaları.
Batık Numarası : 102101097
İsmi : Messudıeh(Possıbly)
Tonajı : 10.000 G
Ölçüleri : Uzn.331 ft.Boy.59 ft.En 27 ft.
Batış Tarihi : 13.12.1915
Dip Yapısı : Kum,silt,kavkı.
Batış Anı : Çanakkale Boğazındaki mayınlı alanda koruma gemisi olarak görev yaparken,İngiliz denizaltısı B-11 tarafından torpidolanarak batırıldı.
Zırhlının Batırılışı;
Yüzbaşı Halbrook torpillerini kovanlarına yerleştirerek üssünden hareket etti. Takvimde 13 rakamı göze çarpıyordu. Aralık ayının on üçüncü pazar günü idi. Sabahın erken saatleriydi.
Bll, Kumkale açıklarında suya daldı. Derinliğini ayar etti ve yavaş yavaş Boğazın içine girdi.
Şimdi bu denizaltı yolculuğunun en kritik safhası başlıyordu.
Bll, Dardanos önlerine yerleştirilmiş, beş sıra mayın hatlarını ağır ağır geçti. O gün Boğaz çok akıntılı idi. Denizin üstü kırışıklıklar, dalgacıklarla kaplı olduğundan bir denizaltı hücumu için çok elverişli zamandı. Üstelik Bll, ancak 313 tonluk, 2 torpil kovanı olan küçücük bir denizaltı teknesi idi.
İngiliz gemisi dört saat, deniz altında, akıntıya karşı yol aldıktan sonra, yerini öğrenmek üzere periskopunu suyun üstüne çıkardı. Yüzbaşı Halbrook etrafı seyrederken birdenbire adeta taş kesildi. Gözleri neler görüyordu?... Burnunun adeta dibinde kurşuni boyalı, iki bacalı bir zırhlı. Aralarında 750 metre kadar bir mesafe var, yüzbaşı hemen emir verdi. Baş taraftaki kovanı zırhlıya doğru çevirdi. Vakit geçirmeden tetiği çekti. Torpil zırhlıya doğru fırlamıştı.
Düşman Yüzbaşısının gördüğü bu gemi bizim emektar Mesudiye zırhlımızdan başkası değildi. Nitekim torpil yola çıkarılırken Mesudiye zırhlısında öğle kampanasının çalınmasına hazırlanılıyordu. Saat on ikiye beş vardı. Yemek hazırdı.
Geminin baş tarafında gözetleme yapan nöbetçi çavuş denizin üstünde bir pırıltı görmüş ve bunun gemiye doğru yıldırım hızı ile gelen bir torpil olduğunu anlamıştı. Hemen nöbetçi subayına haber verdi ama... Artık çok geçti. Erler top başına geçtiği zaman torpil geminin iskele kıç omuzluğunda patlamıştı. O sırada denizaltının periskopunu gören erlerimiz onun üzerine ateş ediyorlardı. Mesudiye topçuları, son dakikaya kadar vazifelerini yaptılar. Toplar sulara gömülünceye kadar ateşe devam ettiler.
Torpillenen gemi Osmanlı donanmasının en ihtiyar zırhlısıydı.
Mesudiye, 1874 yılında inşa edilmiş, 1901’de İtalya’da tamir görmüş, 9250 tonluk, 40 yaşında bir gemiydi. Harbin başında, harp filosu başında çıkarılmış ve Çanakkale savunmasına katılmak için o civarda demirlemişti. 234 milimetrelik toplarının yivlerinin aşınmış olduğundan, namluları yenilemek için bir zaman İngiltere’ye gönderilmişti. 12 tane 150 mm.’lik topundan üç tanesi gemiden sökülerek karaya yerleştirilmiş ve Mesudiye bataryası kurulmuştur. Bu batarya Çanakkale savunmasında büyük işler görmüştür. Hareket halinde bulunması gereken Mesudiye zırhlısının sabit bir batarya gibi Sarı-Sığlar önüne demirlenmesi o zaman uzun tartışmalara yol açmış ve tenkit edilmişti.
Torpillenen gemi 8 dakika içinde sol tarafına devrilerek battı. Ancak bulunduğu yer sığ olduğunda direği dibe saplanarak karinesi suyun yüzünde kaldı. Hatta pervanesinin bir kanatı suyun sathında görülüyordu. Geminin denizdeki filikaları ile etrafdan yetişen vasıtaların yardımıyla mürettebatın çoğu kurtarıldı. 592 erden 568’i kurtarılmış, 24’ü şehit olmuştu. Subaylarından da 10’u da şehit düşmüştü. İlk günü subaylardan 18’ini kayıp olduğu tespit edilmişti. Akşama doğru geminin karinesinde duyulan seslerden tekne içinde canlılar olduğu anlaşılmıştı. İstanbul’dan süratle bir kaynakçı ekip getirildi. Batık geminin suyun üstünde kalan kısmındaki saçlar kesilerek içinden sekiz kişi çıkarıldı. Bunlardan üçü ölüm halindeydi. Havaya çıkar çıkmaz oksijen tesiriyle boğularak öldüler. 5 subay kurtarıldı.
O yıl mektebi bitirerek Mesudiye zırhlısında batan teğmenlerden Tuğrul Kılıçlı olayı şöyle anlatmaktadır;
“Yemek zamanıydı, şiddetle sarsıldık. Heyecanla ve süratle güverteye fırladığım zaman gemi iskele tarafına meyletmişti. Küçük toplar, görünmeyen bir hedefe doğru ateş ediyordu. Bir düşman denizaltısının bizi torpillediğini anlamıştım. Ancak geminin yattığı tarafa doğru atılan mermiler balıklama denize dalıyorlardı.”
“Kurtuluş çaresi kalmadığını anladım. İçinde geminin batmayacağı inancı vardı. Nitekim öyle oldu. Mesudiyenin direği kuma saplandı, karinesi, balık gibi suyun üstünde kaldı. Kendimi omurganın üstünde buldum. Hiç farketmeden oraya tırmanmışım. Bir ana baba günüydü. Evvela denizdekileri, sonra bizi kurtardılar. O sırada geminin karinesi içerden vuruluyordu. Geminin içinde canlılar bulunduğunu haber verdik.”
“Ertesi günü İstanbul’dan kaynakçı ustaları, saçları söküp birkaç arkadaşımızı kurtardılar. 36 saat kadar su içinde ve havasız kalmışlardı.
Şehit olanların hepsi makine subayı idi. Geminin makine ve elektrik dairelerinde kalmışlardı.
Mesudiyenin bir torpil ile devrilip batması bölme tertibatının çok eskimiş olmasıdır.
O sırada, periskopunu çıkarıp, Mesudiye zırhlısının battığını gören Bll denizaltısının komutanı Yüzbaşı Halbrook, şu kumandayı verdi:
-”Üssümüze döneceğiz, derinliği 60 kademe ayarlayınız ve dabılbotumlara su alınız.”
Periskopla son bir defa daha etrafını yokladı. Üstünde kendisiyle meşgul olan bir tekne bulunmadığını görerek emniyetle yoluna devam edecekti. Torpil infilakının sarsıntısından pusulasının adeseleri bozulmuştu. İstikametini takribi olarak tayin etti ve ihtiyatla seyre başladı. Yolda iki defa dibi bulmasına aldırmayarak Boğazdan çıktı ve üssüne döndü.
18 Mart deniz zaferinden önce yapılan bu teşebbüs, düşman denizaltı gemilerinin Marmara denizine de girebilecekleri olasılığını ortaya koyduğundan Türk bahriyeside Marmara denizi için bazı gözetleme yerleri ve teşkilat kuruldu. Bütün ilgili makamlara, özellikle jandarma karakollarına görevler verildi. Denizaltı gemilerinin görünüşü, su altında giderken su yüzüne çıkardıkları periskopları ve görüldüklerinde neler yapılacağı hakkında bilgi verildi.
Mesudiye’nin torpillenmesiyle sonuçlanan deneme görevi Amiral Kraden’i uyarmış ve İngiltere’den en yeni birkaç denizaltı gemisi istemeğe yöneltmişti. Amacı bu gemilerle İstanbul’a ve boğaz içine sokulmak, Türk harp gemilerini teker teker batırmak ve kara savaşları için yapılan ikmal nakliyatını baltalamak, önlemekti.
O sırada Alman açık deniz savaş filolarının İngiltere sahillerine yaptıkları akınlar nedeni ile Kuzey denizinde görev alan denizaltı gemilerinin gönderilemeyeceği bildirildiğinden, amiral Karden planını uygulayamadı.
Böylece Çanakkale’de denizaltı harekatı dört ay süreyle yapılmadı. Ama Türkler tedbir olarak, Boğazdan geçecek denizaltıları gözetlemek, izlemek ve savaşmak için “Nuralbahir” ve “Aydınreis” ganbotlarıyla “Akhisar” sınıfı küçük torpitobotlar donanmadan ayrılarak, Boğaz-Deniz Komutanlığı emrine verilmişlerdi.
Amiral Karden’in isteği tamamen reddedilmemişti. Ona elindeki B botlarından başka E sınıfı denizaltı gemilerinden birkaç tane gönderilmişti. Nitekim bunlardan E15- 18 Mart’tan önceki bonbardımanlarda öncü olarak keşif hizmetinde kullanılmıştır.
Düşman denizaltı gemileriyle savaş 17 Mart günü başladı. O gün saat 5.00’de Kd.Yzb. T.Brodi komutasındaki E15 denizaltı gemisi savaştan önceki Çanakkale İngiliz konsolosu Yedek Yzb. Palmerin kılavuzluğu ile, boğaza girmişti. Havanın puslu ve karanlık oluşundan yararlanarak su üstünde seyreden gemi şafak sökerken Soğanlıdere hizasında daldı ve Boğazın tam ortasında ilerlemeye başladı. Saat 6.00 gemi birkaç defa dibi buldu ve bir ara kulesi sudan dışarıya çıktı. İstihkamlardaki gözcülerimiz onu gördü ve E15 bataryalarımızın yoğun ateşiyle karşılaştı tekrar dalmak istediysede suların ve akıntının etkisiyle idare edilemeyerek Dardanos önlerindeki sığlığa oturdu. Bataryaların mermileri geminin kulesini ve akü bataryalarını parçaladığından gemi komutanı ile 6 er ölmüştü ve ötekiler esir edildi. Geminin teknesi ele geçmemesi için İngiliz torpito stimbotları tarafından o gece torpillenerek parçalandı.
Bu olayda İngilizleri, denizaltıları Marmara’ya sokmak sevdasından alıkoyamadı.
“Çanakkale Batıklar Projesi” çalışmaları devam edecek.