Makaleler

   Geri Dön

DENİZEL CANLILAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri, birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerine bağlıdır. Bu ilişkilerin oluşturduğu hassas denge, bizim yeryüzünde hayat olarak tanımladığımız kavramın ta kendisidir.

Yazı : Can Özen - ODTÜ Biyoloji Bölümü
Fotoğraflar : Tahsin Ceylan

Herşey Murat Bilecenoğlu'nun bana Sualtı Dünyası dergisinin Ankara Bölge Temsilcisi, Sayın Tahsin Ceylan'ın yanına beraber gitmeyi teklif etmesi ile başladı. Tahsin bey Murat'ı en son dialarını göstermek için çağırmış. Ben de zaten biyoloji aşkı ve sualtı merakı ile yanıp tutuşma durumlarındayım, kaçırırmıyım hiç hemen kabul ettim. Tahsin Bey ile tanışma mutluluğuna eriştikten sonra, bir elimde çayım diğerinde dialar zevkten dörtköşe olmuş ve kendimden geçmiştim ki birden kendimi Murat ile simbiyoz yaşamın sınırlarını çizmeye çalışırken buldum. Konu, Murat'ın elindeki diadaki yengeç ile terkedilmiş bir gastropod kabuğu arasında simbiyoz yaşamdan bahsetmesi ile başlamıştı. Ben ise buna pek simbiyoz yaşam diyemeyeceğimizi çünkü gastropodun ölüp gittiğini ve geriye kalan yegane malvarlığı olan kabuğun yengeç tarafından kullanıldığını, bir beraber yaşama durumunun söz konusu olması için ortada en az iki canlı olması gerektiğini düşünmekteydim (Sadece düşünmekle kalmadım tabii, söyledim de). Bir müddet sonra Murat ile bir fikir birliğine vardık. Bu arada Tahsin bey ise en sona sakladığı muazzam diaları teker teker önümüze sürmekle ve yüzümüzdeki hayranlık ifadelerini gözlemlemekle meşguldü. Nihayet Murat ne zamandır yapmak istediğim şeyi teklif ettiğinde ben yazının başlığını aramaya koyulmuştum bile. Evet bu kısacık girişten sonra hepinize şöyle içten bir merhaba demek istiyorum. Böyle saygın bir dergide yazımın yayınlanmasından duyduğum mutluluğu kelimelerle anlatmak pek olası değil. O yüzden ben kelimelerle anlatabileceğim birşeyleri, mesela deniz canlıları arasındaki ilişkiler konusundaki çalışmamı sizlerle paylaşmayı istedim.

Hepinizin bildiği gibi denizel canlılar arasında da sürekli, kompleks ilişkiler söz konusudur. Bu ilişkileri daha iyi anlamak için, ilişkinin sonuçlarını göz önüne alarak birkaç grup oluşturabiliriz.

Organizmalar Arası İlişki Türleri

Bir organizma, aktiviteleri sayesinde kendine yarar sağlarken diğer bir canlıya zarar verebilir. Böyle ilişikilerde yarar sağlayan taraf (beslenen) avcı yada parazit, zarara uğrayan taraf ise av yada konaktır. Bu tür ilişkiler av-avcı veyahut konak-parazit ilişkileri adı altında toplanır. Avcı (predatör) aynı zamanda besinlerini canlı olarak arayan serbest hayvanlara verilen isimdir. Parazit formlar ise diğer bir organizmaya bağlıolarak onun zararına gelişirler. Serbest olarak yaşantıları ya hiç yok ya da sınırlı bir zaman içindedir. Bazı predatörler birçok hayvanı besin olarak alabildikleri halde, bazıları belli hayvanlarla beslenirler. Bu duruma örnek olarak pekçok balık türünü yakalayarak yiyen köpekbalıkları ile sadecebirkaç tür zooplankton ile beslenen Sardalya balıkları (Clupeidae familyasıüyeleri) gösterilebilir. Diğer bir ilişki çeşidi her iki organizmanın da birbirine zarar verdiği durumları kapsar. Her iki canlı da aynı kaynakları kullanıyorsa ve bu kaynaklar her ikisinin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar büyük değilse rekabet ilişkisi kaçınılmazdır ve organizmalar da rakiptirler. Bu rekabet aynı türün bireyleri arasında olabildiği gibi (Intraspesifik=homotipik), farklı türlere ait bireyler arasında da (Interspesifik=heterotipik) gözlemlenebilir. Tek tarafın zarar gördüğü diğerinin hiç etkilenmediği durumlar ise Amensalizm olarak adlandırılır. Son olarak simbiyoz (beraber yaşamak anlamına gelir) her iki tarafın da yarar sağladığı (mutualizm) yada tek tarafın yarar sağlarken diğerinin etkilenmediği (kommensalizm) durumlarını kapsar.

Birlikten Güç Doğar

Engin maviliklerin gezginleri, deniz şakayığı (sea anemone) ile palyaço balığı (Amphiprion cinsi-clown fish) arasındaki ilişkiye birçok defa tanıklık etmişlerdir. Mutualizmin denizlerdeki en yaygın örneklerinden biri olması nedeniyle incelenmeye değer bir ilişki olduğunu sanıyorum. Fakat bundan önce bu konuyu araştırmama sebep olan olaydan bahsetmek istiyorum. Bölümdeki ilk yılımın birinci döneminde aldığım genel biyoloji dersisonlarına doğru yaklaşıyordu ki (itiraf edeyim sonuna yaklaşıldığına üzüldüğüm tek dersti) birdenbire hepimiz saygıdeğer hocam Sayın Doç.Dr.Meral Kence'nin "sözlü yapıyorum" cümleciği ile yerlerimizden hopladık. (Bir ufak cümlecik nelere kadir görüyor musunuz ?) Yutulmayı bekleyen hamsi misali soruyu beklerken gelen soru bizi o kadar şaşırtı ki bu sefer hopladığımız yere sert bir şekilde iniş yaptık. (Aradaki birkaç saniye havada kalmış olmamızın şaşırtıcı olduğunu biliyorum ama bu bölüm biyoloji bölümü ve fizik kurallarını geçici bir süre için iptal ediyorum). Soru aynen şöyleydi: "Söyleyin bakalım benim kapımda ki resmin bugünkü dersle ne ilgisi var ?". İlgiyi bulmayı bir tarafa bırakın kimsecikler o resmin ne olduğunu hatırlayamadı bile (Verilen bir sürü alakasız cevaptan hiç bahsetmiyorum).O günkü ders omurgasızların CNIDARIA şubesi ile ilgiliydi ve resimde birazdan aşağıda göz atacağımız anemon ( Mercanlarla beraber bu şubenin Anthozoa sınıfına girerler ) ve palyaço balığı bulunmaktaydı. Bu bize etrafımıza dikkat etmemizin gerekliliğini gösteren önemli bir ders olmuştu. Bakmak ve görmek arasındaki o önemli fark, neyse ki hocamızın altın kalbisayesinde kayıtlara felaket bir sözlü notu olarak geçmedi.

Palyaço balığı renklerinin parklaklığı sayesinde bu ismi haketmiştir. Acaba kendine sorabilseydik bu ismi kabul eder miydi orası şüpheli. Bu balık kelimenin tam anlamıyla hayatını anemonunkiyle birleştirmiştir ve onsuz yaşayamaz. Palyaço balığının anemonun tentakülleri arasında gezinebilmesinde elbet bir bit yeniği vardır. Balık özel bir mukus salgısı sayesinde anemonun tentaküllerinin zehirinden etkilenmez ve avcılardan uzak, güvenli birşekilde yaşamını sürdürür. Ancak uzun süren gözlemlerden sonra, anemonundan belli bir süre uzakta kalan palyaço balığının zehire karşı bağışıklığını yitirdiği ve geri dönüşünde eskiden güven içinde gezindiği tentaküllerin artık pek de güvenilir olmadığını anladığı (hayatı pahasına) anlaşılmıştır. Bu tür ortak yaşam şekli zorunlu simbiyozis olarak adlandırılır. Çünkü palyaço balığının yaşaması direkt olarak anemon ile olan ilişkisine bağlıdır. Peki bu ilişkide anemonun kazancı ne olacak diye soracak olursanız işin o kısmı biraz tartışmalı. Sizlere birbirine birazcık zıt gibi görünen, değişik kaynaklardan aldığım düşünceleri iletiyorum :

* Palyaço balığı avını, anemonun tentakülleri arasında gezinirken yer ve etrafa saçılan ufak besin partikülleri de anemonun karnını doyurmasını sağlar (1,2).

* Palyaço balığı anemonun üzerindeki artıkları temizler, yani görevi anemonu temiz tutmaktır (3).

* Son olarak bazı bilim adamları palyaço balığının, anemonun besininden kopan parçalarla beslendiğini ileri sürerler zira anemonlar hareket edememelerine karşın doymak bilmez avcılardır. İlk başlarda anemonun palyaço balığına hem koruma hem besin sağlamasına karşın hiçbir yarar görmediği sanılarak bu ilişki kommensalizm türü bir etkileşim olarak nitelendirilmiş. Fakat daha sonraki gözlemlerin ışığında palyaço balığının o kadar da hepbanacı olmadığı anlaşılmış. Burada devreye anemonların en yaygın düşmanı kelebek balıkları giriyor. Tahmin edin bakalım anemonları bu beladan kim koruyor. Evet evet, sizin soytarı ismini taktığınız balık aslında bir kahraman. Palyaço balığı, melek balığını (Chaetodontidae familyası üyeleri) anemondan uzak tutarak bu ilişkinin de diğer iki görüşte olduğu gibi mutualizm sınırları içerisinde olduğunu kanıtlıyor (4).

Açıkçası ben daha önce hayatımda hiç bir palyaço balığı ve anemon ikilisini sualtında gözlemlemedim. Ancak yukarıda belirttiğim farklı görüşlerden en çok üçüncüsü bana tatminkar bir görüş izlenimi verdi.

İşte biyolojinin harikulade dünyasının beni cezbeden bir diğer yönü: Çeşitlilik. Gördüğünüz gibi gözlemler sonucu bir sürü değişik görüş ortaya çıkabiliyor ve bunların karşılıklı tartışılması ‘‘birbirimize karşı sevgi ve saygıyı ihmal etmeden tabii ki’’ her geçen gün hayatı biraz daha iyi tanımamızı sağlıyor. Eee kendi kararınızı vermek için daha ne duruyorsunuz ? Sizce de tüpünüzdeki birkaç atmosfer havayı kendi gözlemlerinizi yapıp, kendi hipotezinizi kurmak için harcamaya değmez mi?

Palyaço balıkları ile ilgili diğer ilginç bir özellik ise, bu balıklarda gözlemlenen erkekten dişiye cinsiyet değiştirme durumudur. Genellikle büyük bir deniz anemonu, bir çifti büyük, diğerleri küçük olan bir palyaço balığı ailesine ev sahipliği yapar. Bu aile içerisinde çok katı bir hiyerarşi vardır. En büyük ve en baskın olan birey dişidir ve ölümü durumunda en büyük erişkin erkek cinsiyet değiştirerek onun yerini alır. Bu arada daha ufak olan erkek birey ise hızlı bir şekilde erişkinliğe ulaşarak üreme faaliyetlerinin devamını sağlar.

Anemonlar ile mutualistik ilişki içerisinde olan yalnız palyaço balıkları değildir. Labridae (Lapin balıkları) ve Pomacentridae (Papaz balıkları) ailesine ait bazı bireyler ve hatta hatta Scaridae (Papağan balığı) ailesine ait bireyler de aynı tür etkileşimde bulunurlar. Tek fark palyaço balığı dışındakilerin yalnızca yaşamlarının genç evresinde anemonlarla beraber yaşamalarıdır.

Temizleme Merkezimize Hoşgeldiniz

Temizleyici balıklar temel olarak Labridae (Lapin balıkları) familyasına aittirler. Temizleyici değişebilmesine karşın temizleme işlemi genellikle hep aynı yerde gerçekleşir. Bu işlem oldukça karışık bir tören ve birbirini tanıma sinyalleri içeren harika bir olaydır. Temizlenmek isteyen balık eksiksiz bir şekilde niyetini belli eden hareketler sergileyerek "temizleme istasyonuna" yaklaşır. Başını aşağıya veya yukarıya doğrultup dikey bir pozisyon alabilir yahut solungaç kapakları ile ağzını genişçe açarak hareket etmeden temizlenmeyi bekler. Balık bu durumda iken renk değiştirmesi oldukça sık rastlanan bir durumdur. Bu sinyalleri alan temizleyici balık işini yapmak üzere yaklaşır ve o da kendi renklerini göstererek diğer balığın kendini tanımasını sağlar. Artık temizleme işleminin başlaması için hiçbir engel yoktur. Parazitler, yemek artıkları ve sarkan deri parçaları temizlenir ve dolayısıyla bunlar temizleyici tarafından besin olarak tüketilmiş olur.

Temizleyici balıkların bölgedeki diğer balıklar için önemi çok büyüktür. Öyle ki temizleyici balıkların bölgeden yok olması durumunda diğer balıkların sayısında da önemli azalma olduğu tespit edilmiştir.Parlak renkli Krustaseler de ( ARTHROPODA şubesinin yengeçler, karidesler ve istakozları içeren sınıfı ) temizleme işlevinde görev alabilir. Krustaseler temizlenecek balığın dikkatini çekmek için uzun antenlerini oynatırlar ve balığa doğru yüzüp etrafında gezinerek onu temizlerler. Bazı karides türleri işlerini o kadar benimsemişlerdir ki, bilmeden bir temizleme istasyonu yakınlarında duran bir balık adam,parmaklarının bir temizleyici tarafından itina ile temizlenmeye çalışılmasına şahit olabilir.

Diğer Bir Simbiyoz Çeşidi

İki türün bireyleri, yan yana bulundukları zaman karşılıklı yarar sağlıyorsa; fakat ayrı olduklarında yine yaşamlarına devam edebiliyorlarsa bu tip ilişki protokooperasyon içinde değerlendirilir. En klasik örneklerden birisi, denizde yaşayan Pagurus (yengeç) ile Actinia (anemon)'nın ortaklığıdır. Niyeti beraber yaşamak olan bir ikilinin biraraya gelmesi için gereken tek şey boş bir salyangoz kabuğudur. Kabuğun içerisine vucudunun arka kısmını yerleştiren yengeç, keliserleriyle yani kıskaçlarıyla anemonu sararak, kabuğun üzerine yerleştirir. Böylece anemonun yakıcı tentakülleri ile kendini korur. Anemon ise yengecin yakaladğı besinlerin bir kısmını memnuniyetle kabul eder. Tabii bu arada yengeç sayesinde hareket edebildiği için yayılımı da kolaylaşmış olur. Anlatılan ilişki tamamen isteğe bağlıdır, bireyler ayrı ayrı da yaşayabilirler. Bu yüzden böyle etkileşimlere fakültatif simbiyosiz = isteğe bağlı simbiyozis adı verilir.

Süngerler ve Diğer Organizmalarla İlişkileri

Süngerler Latince "delik" anlamına gelen "porus" kelimesi ile "taşımak" anlamına gelen "ferre" kelimelerinin birleştirilmesiyle PORIFERA şubesi (Delikliler) olarak adlandırılmışlardır. Yapıları itibarıyla vücutlarında pek çok delik içeren bu hayvanlar, diğer organizmalara ev sahipliği yapmaktadırlar. Poliket (Halkalı solucanlar), Nematod (Yuvarlak solucanlar) ve Krustase türleri (Karides ve yengeç) bu boşluklarda sıkça rastlayabileceğiniz konuklardır. Peygamber sabrına sahip bir biyoloğun bir sünger türü üzerindeki araştırması, bu süngerin şaşırtıcı bir şekilde 16000'den fazla karidesi barındırdığını ortaya çıkarmıştır. Bazı krustase türleri süngerin boşluklarına yerleşerek bu delikleri doldurur ve süngerin hayatını tehlikeye sokar. Bu ilişki, anlaşılacağı üzere parazitik bir etkileşim türüdür.

Burada bahsettiğimiz ilişkiler tabii ki sualtında olup bitenlerin çok ama çok ufak bir kısmı. Yine de size hayatta ki herşeyin birbirine ne kadar bağımlı olduğu konusunda ufak bir fikir verebiliyor sanırım. Hayatın devamı bu temel etkileşimlerin incelikleri üzerine kurulmuş durumda. Kaybolmasına yol açtığımız dişlilerin bir gün saati tamamen durdurmasını istemiyorsak lütfen dünyamızı sevelim ve koruyalım. Hepinize mutlu günler, hoşçakalın.

KAYNAKLAR

1. Demirsoy,A.; Yaşamın Temel Kuralları, Cilt-1/Kısım-2, 3.baskı, Meteksan yayınları, 1990.

2. Starr,C.,Taggart,R.; Biology-The Unity and Diversity of Life, Chapter 25, 6th ed., Wadsworth Publishing, 1992.

3. Ghisotti,A.; The Red Sea, Pomacentridae family, Bonechi, 1995.

4. Mojetta,A.; The Barrier Reefs, A.A.Gaddis & Sons Publishers, 1995.

5. Katağan,T.,Kocataş,A.,Bilecik,N.,Yılmaz,H.; Sünger ve Süngercilik, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Seri A, Yayın No.5, 1991.

6. Starck,W.A.; Marvels of Coral Realm, National Geographic, Vol.130, No.5, November 1966.

7. Purves,W.K.,Orians,G.H.,Heller,H.C.; Life-The Science of Biology, Chapter 48, 4th edition, 1995.

8. Geldiay,R.,Kocataş,A.; Deniz Biyolojisine Giriş, Ege Üni.Fen Fak.Kitaplar serisi No:31, 2.baskı, 1988.