Yazı ve Fotoğraflar. Tahsin Ceylan
1880-1968 yılları arasında yaşamış olan Amerikalı ünlü pedagog Helen Keller’ı buraya taşımamın nedeni, geçirdigi bir hastalık sonucu sağır, dilsiz, kör oluşu degil, bu şartlar altında hayatına giren bir sözcük sayesinde tamamen kararmış olan yaşamının degişerek, insan beyninin gücünün canlı bir örnegini oluşturmasıdır. O sözcük “SU”dur. Herşey su ile başladı...Hayat hikayesini anlattığı kitabında “deniz kenarında olmaya doyamıyordum.Taze, katıksız,özgür deniz havası, serin ve dingin bir düşünce gibiydi..”der. Evet benim de hayatımda “her şey su ile başladı”
Deniz hep vardı hayatımızda, denizden ögrendik, korunması ve bizden bir parça olduğunu gösterebilmek için ögrendiklerimizi ögrettik, diplerinden selam yolladık sevdamıza, anlatılamaz’a sığmayanlarımızı karelerimize taşımaya çalıştık, ruhumuzu yıkadık mavi derinliklerde gözyaşlarımızı içinde bırakırken bile.
Görmeye ve sevmeye doyamadığımız denizlerimizi araştırısal anlayışımızla hep tanımaya çalıştık. Daldık mı mavinin içine ruhumuzun bizi orada bekliyor olduğunu görüyorduk. Gün olur Sinop’taydık; Sebahattin Ali’nin “aldırma gönül” dedigi yerde. Ama gel de aldırma, yüregini yaktığın yerler kanını dişlerken derin bir sızı hissedersiniz bütün bedeninizde hüzünlü ve tutkulu ve her anı özlemle dopdolu. Nedenler, niçinler ve olası olan olmayanlar sorgular sizi tepeden tırnağa, bir sehpada hissedersiniz kendinizi cezaevi avlusunda, meramınız haykırışlarınızı duyurabilmektir sevdanıza. Kemer de soluklanıyorsunuz; ilklerinize kucak açıyor berrak mavi, sualtının büyülü dansına eşlik ediyor yüzey dalgaları, sıksıkı sarılıyorsunuz duyumsayarak tüm anları. Unutulmazları kazıyorsunuz beyninize, sonra nergis kokan bir tutam maviye uzanmak için Ülkemizin güneydeki en uç noktasına gidiyoruz ! Keldağ’a. Asi nehrini yalayan doğu rüzgarları ...özdeşik nergis kokularını görkemli dalgaların sesine fonluyor. Ve bir sabahın alacakaranlığında Aresin Askerleri ile Kekova’da uyanıyoruz. Doyumsuz günler aşkına denizin ruhuna yeni bir yolculuğa hazırlanıyoruz güneş ışınları henüz yaprakların arasından sızmaya çalışırken. Siz ise selam yolluyorsunuz gecelerimizi karşılıyan doludizgin sabahlara. Tanımak için, anlamak için ve de anladığından emin olmak için Sualtından Türkiye’ye bakmak gerek diyor, bize miras kalan ve Tanrıçalara ev sahipligi yapan Likya’nın sualtında kalan saklı gözyaşları. Aşk, bilgelik ve yaptırım gücü Tanrıçalığın dokusunda varlığını hissettirir size likya uygarlıkları arasında.
Kaş dost kokusudur, dost selamıdır, sığınılabilinecek dost limanıdır. Anlatılmazı anlatır sizi karşılıyan dost gülücüklü sımsıkı sarılmalar.
Döneriz mavi-yeşil sulara, Çanakkale’deyiz denizin ruhunda. Farklı ekosistemiyle her zaman cazibe merkezi olmuştur kaşif ruhlu yüreklere. Dalarız tarihe, diplerdeki sessiz tanıkların iskelesinde karşılar sizi ifade gücünü anlatımlara sığdıramıyan büyülü bakışlar.
Ve derin unutulmaz bir uykuya dalarız Adrasan’da...Derin mavi içinde özgürlüge alıştırıldınız sevdanızla. Duygularınız tutsak degildir, birlikte omuzladığınız yaşamın ağırlığında. Anlamak ve anlaşılmak için bir yaşam gerekiyorsa cömert olmalısınız ruhunuzdan akıp gelen ve bir bedele sığmayanlar karşısında...Terkedilmedi mavi, sadece yeniden bilendi derin ve uzun soluklu yolculukta.
Unutmayalım !
Zamanı-mekanı donduran tek kayıt olan görüntü; bazen her bakışımızda yada hatırlayışımızda bize yaşam boyu mutluluk veren, bazen de yüregimizi yaktığımız yerde yeşeren ve yeşil kalabilen tek çiçektir. Şimdi ise tepeden tırnağa hasret kesilmiş denizin ruhuna giden görkemli büyülü yolculukların sabırsızlığıyla dopdoluyuz.
Selam Olsun....
Mavide kalın, sevgiyi mavide yaşayın...