Yazı;Tahsin Ceylan-Mehmet Günaydın
Fotoğraflar;Tahsin Ceylan
1951 yılı... İstanbul’da tatlı bir yaz başlamak üzere... Gelgelelim Kadıköy, Haydarpaşa vapur yolcuları ne bu tatlı yazın, ne de mavi göğün farkında idiler. Köprüden Kadıköy’e, yahut Kadıköy’den köprüye geçerlerken gözleri daima sularda idi.
Böyle hep birlikte ne arıyorlardı?... Düşman denizaltısı.......
Gözlerde aynı endişe, aynı heyecan vardı. Suların hafif bir kabartısından, denizdeki küçük bir cismin dalgalanışında büyük manalar çıkarıyorlardı.
Bunda hiç de haksız değillerdi. Birgün Sarayburnuna kadar sokulan bir düşman denizaltısının Galata rıhtımına asker yükleyen bir vapurumuza nasıl torpil attığını gözleriyle görmüşlerdi. Bir başka gün Haydarpaşa rıhtımına yükünü boşaltan bir şilebin torpillenmesi civardan geçen Haydarpaşa vapurundaki yolcuları çığlıklara boğmuştu. Tehlike artık Köprü başına ve Galataya kadar sokulmuştu.
Marmara’da düşman denizaltıları adeta cirit atıyorlardı. Hele aralarında bir “Ell” denizaltısı var ki yapmadığını bırakmıyordu. Bunlar iç denizlerimize kadar nasıl girmişlerdi? Bu, hakikaten harp tarihini meraklı fasıllarından biri idi. Olay şöyle başlamıştı:
İngiliz deniz kuvvetleri Saros ve İzmir körfezleri ile Çanakkale Boğazını abluka etmişti. Kumandanın, Marmara’ya geçmek için 18 Mart 1915 yılında yaptığı zorlama birçok gemilerin torpillenip batması ile neticelenmişti 25 Nisan 1915 günü karaya asker çıkarılırken düşman denizaltılarının da Boğazdan geçmeleri emri verildi.
İngiliz amiralinin emrinde, 4 tanesi Fransız olmak üzere, 12 denizaltı gemisi vardı. Bunlardan “AE2” denizaltısı, gönüllü olarak Marmara’ya girmekle görevlendirildi. Bu geminin görevi, çıkarmayı engellemek için Boğaziçinde savunma ateşine katılmak. Türk zırhlılarını torpillemek, sonrada Marmara’ya girerek İstanbul’dan yapılan ikmal nakliyatını baltalamaktı. Binbaşı Stockerin komutasındaki “AE2” denizaltısı çıkarmanın başladığı sabah, güneş doğmadan Boğaza girdi. Topçularımız onu görüp ateşe başlayınca derinlere daldı. Mermi yağmurundan kurtulan denizaltı, mayın tarlalarının altından, ağırlık halatlarına sürüne sürüne, güçlükle geçti. Değil suyun üzerine çıkmak, periskopunu çıkarmaktan dahi korkuyordu. Kendisinden önce bu tecrübeyi yapan “E15” denizaltısı, 17 Mart’ta, Türk bataryalarının ateşi ile delik deşik edilerek karaya oturtulmuştu. Komutanı ile altı eri ölmüş, ötekileri esir edilmişlerdi. Olay bütün İngiliz donanmasının moralini bozmuştu. Bu korkunç örnek aklından çıkmadığı için “AE2” komutanı çok ihtiyatlı davranıyordu. Saatlerce sualtında seyrettikten sonra, bir ara periskopunu çıkararak, mevkiini öğrenmek isteyen Kaptan Stocker uzakta Çanakkale önlerinde gördüğü bir gambota torpil atışı yapmaktan kendini alamadı. Torpil hedefini bulamayıp boşa gittiği gibi patlamasından doğan sarsıntı denizaltı gemisinin pusulasını da bozmuştu. Ayrıca torpido botlarımız “AE2” nin yerini keşfederek takibine koyulmuşlardı. O gene derinlere daldı, yoluna devam etti. Birkaç defa dibe oturdu ve kurtuldu. Bu çabalamalar subayları da, tayfaları da yormuştu. Denizaltı komutanı adamlarını dinlendirmek için Boğazın Anadolu kıyısında, gemisini deniz dibine indirdi. Orada 12 saat kadar istirahat ettiler. Gece olunca suyun yüzüne çıktılar, boşalan akümülatörlerini doldurdular. O gece “AE 2”, Marmaraya doğru yol verdi. Saat 4’te Çardak önlerinde Turgut zırhlısına rastladı. Hücum durumuna geçti. Fakat daha torpilini ateşlemeden görüldü. Þiddetli bir top ateşiyle karşılaşınca hücumdan vazgeçti. Tekrar derin suya dalmak zorunda kaldı. Tehlikeleri geride bırakarak sualtında, görülmeden seyretti. Saat 9’da Marmara’ya vardı. Burada kapandan kurtulmuş bir tilki gibi suyun yüzüne çıkan denizaltıcılar rahat bir nefes almışlardı.
33 mil uzunluğundaki Çanakkale Boğazını geçerek Marmara’ya ilk giren denizaltı budur. Kumandanı da Binbaşı Stocker’dir.
Ondan sonra Marmara’ya birçok düşman denizaltısı girdi. Fransız denizaltıları pek bir şey beceremediler ve bazısı Boğazdan içeri girerken, bazısıda çıkarken battılar.
İngiliz gemileri arasında kaptan Nasmith’in idaresindeki “E 11” denizaltısı ise Marmara ve İstanbul sularında dünyanın en cüretli hareketlerinde bulundu.
“E 11” denizaltı gemisi Marmara’da ki nakliyat ve karakol gemileri hakkında kafi bilgi aldıktan sonra, 18 Mayıs günü, üssünden hareket etti. Mayın hatlarını kolaylıkla aştı. 19 Mayıs sabahı Marmara’ya girdi. 20, 21 Mayıs günlerini Marmara’yı tetkikle geçirdi. Gördüğü gemilere hücum etmedi. Osmanlı torpidobotlarının takibinden kurtulmak için bir hileye başvurdu. 22 Mayıs günü yakaladığı bir yeklenliyi bordasına sıkıca bağladı. Gemisini buna siper ederek su üstünde akşama kadar dolaştı. Akşam, yelkenliyi bırakarak, Sivriada sahilinde geceyi geçirdi.
23 Mayıs sabahı erkenden batıya doğru yol alan “E 11” komutanı, Bakırköy önlerinde, bir duman gördü. 890 tonluk eski bir ganboz olan “Pelengiderya gemisi” barut fabrikalarını korumak için orada demirli duruyordu. Fırışka denilen bir poyraz rüzgarı denizin üzerini köpüklendirmişti. Torpil atışı için en müsait olan bu fırsatı kaçırmayan Kaptan Nasmith hemen hücum vaziyetine geçti. Torpilini geminin tam ortasına isabet ettirdi ve emektar Pelengiderya’yı batırdı.
24 Mayıs’ta “E 22” güvertesine kadar ambalaj sandıkları yüklü bir şilep gördü. Takibe başladı. Þilep, Tekirdağ iskelesine yanaşınca Kaptan Nasmith’de “E 11”’i hücuma geçirdi, torpilini fırlattı. İsabet alan şilep sığ suya oturdu, batmadı, Denizaltı, sahilden açılan tüfek ateşiyle oradan uzaklaştırıldı. “E 11” komutanı, aynı gün, dikenli tel yüklü bir gemiye daha hücum ettiyse de geminin onu mahmuzlamak isteyişi işini bozdu. Bu fırsattan faydalanan Þilep kaptanı, gemisini karaya oturtarak, batmaktan kurtardı.
Dünyanın en usta denizaltıcılarından olan Kaptan Nasmith çok cesur bir subaydı. 25 Mayıs günü öğleden sonra denizaltısını, Sarayburnundan içeri, İstanbul Limanına soktu. Galata Rıhtımında 3350 tonluk İstanbul vapuru asker yüklemekte idi. Yanında iki gemi daha vardı. Bunlardan biri hareket etmek üzere idi. “E 11” periskopunu çıkardığı zaman bu gemileri görmüştü ama, denizin üstünde bir el, periskopunu kapatıyordu: onu görme fırsatı vermiyordu.
İngiliz bahriyesinin en cüretli adamı Kaptan Nasmith’in periskopunu su üzerinde kapatan bu muzip el, bir İstanbul balıkçısıydı. 1915 yılı Mayısının 25. günüydü. Güneş birkaç gündür adeta yakıcı olmaya başlamıştı. İstanbul Limanı bomboştu. Tophane rıhtımında, Çanakkale’de cepheye gidecek piyade askerlerini yükleyen, İstanbul vapuru ile, Bandırma şilebi ve birkaç mavnadan başka gemi yoktu. Amerikan sefaretine ait “Scorpion” botu şamandıraya bağlıydı. Sarayburnu sahilinin yüz metre kadar açığında ve Tophane istikametinde birkaç balıkçı, sandallarından attıkları oltalarla, balık avlıyorlardı. Birdenbire suyun üstünde garip bir cismin dolaşması, bu balıkçılardan birinin gözüne ilişti. Bunu evvela yunus balığının sırtındaki boynuzu sanmıştı. Biraz daha dikkat edince, bu nesnenin, suyun içine dalmadan akıntıyı yayarak ilerlediğini farketti. Küreklere asıldı. Acayip şeyin ne olduğunu pek merak etmişti. Korku ile karışık bir heyecan içinde ona yaklaştı. Birkaç defa tutmak istediği şey, elinin altından kaçıp, gidiyordu. Köpek balığının gözü gibi parlayan bu cam göz, dört bir tarafa fırıl fırıl dönmekteydi. Son bir hamle ile nihayet avını yakaladı. Sıkıca ve iki eliyle tuttu, ama ne olduğunu anlayamadan, sandalı devrildi. Hep beraber suyun içine daldıkları zaman avının da elinden kaçmış olduğunu gördü.
O esnada Tophane Rıhtımında patlayan torpilin gürültüsünü duymamış olsaydı, zavallı balıkçı yakalamak istediği şeyin, Marmara’ya dolduklarını duyduğu, düşman denizaltısına ait olduğunu ferkademeyecekti. Gerçekten bu cisim “E 11” adlı İngiliz denizaltısının periskopu idi.
Bir de bu hikayeyi düşman denizaltısı komutanı Kaptan Nasmith’den dinleyelim:
Osmanlının beşyüz yıldır ellerinde bulundurdukları, mukaddes sularına, Haliç’e girmeye karar vermiştim. 25 Mayıs sabahı erken saatlerde Sivri adadan yol vererek Sarayburnuna yaklaştım, limana girdim. Aykırı gelen akıntıda periskopumu tarassut maksadıyle her sürüşümde, yakalamak için bir balıkçının alesta beklemesi yüzünden manevramız gecikiyor, vakit geçiyordu. Bu adamın yakalamak istediği şeyin ne olduğunu bilmediğine kanaatindeyim. Balıkçıdan kurtulmak için, ona periskopu sıkıca tutması fırsatını verdim.
“Balıkçı yakaladığı zaman periskopun süratle aşağı çekilmesini emrettim. Tahmin ettiğim gibi sandalı alabora olmuştu. Bir dakika sonra tekrar periskopu çıkarıp baktığım zaman onun, hayret ve şaşkınlık içinde suyun yüzünde çabaladığını gördüm. Aksilik bununla da son bulmamıştı. Amerikan bandıralı bir küçük geminin yanında periskopu tekrar sürünce, rıhtıma yanaşmış iki büyük geminin gözüme ilişmesi beni sevindirmişti. İskele baş tarafındaki torpili ateşledim. Ne yazıkki bu torpil, başı kesilmiş bir tavuk gibi, limanın içinde dönmeye, rastgele dolaşmaya başladı.”
Gerçekten de kızgın bir dolap beygiri gibi, limanın içinde 47 mil süratle dolaşan bu korkunç madeni cisim arasıra, bir yunusbalığı gibi, suyun yüzünde dalıp çıkıyordu. Nihayet Tophane Rıhtımının boş bir yerine çarparak patlarken, kaptan Nasmith’in bu sefer ateşlediği, sancak torpili, İstanbul vapurunun bordasındaki cephane yüklü mavnaları havaya uçurdu.
Bu olay Þehir Hattı vapurlarını bir süre seferden alıkoymuştu. Derhal İstanbul’da, 11 düşman denizaltısının dolaştığına dair havadisler etrafa yayılmıştı. Bu havadisi yayan Amerikalı Silos Q.Vwing adında bir gazeteciydi. Bu yabancı, “E 11”in Marmara’da yakalayıp batırdığı “Nara” vapurunda İngilizlerle karşı karşıya gelmişti.
“E 11” 27 Mayıs gece yarısında, İstanbul’a gelmekte olan Barbaros zırhılısına hücum etmek istediyse de zırhlıyı koruyan torpitolarını şiddetli takibi sonunda çiğnenmekten korkan kaptan Nasmith, 28 Mayıs günü “E 11”in periskopunda dört nakliye gemisinden oluşan bir konvoyu gördü.
“E 11” hemen dalıp hücuma geçti, fırlattığı torpil, Bandırma vapuruna rastlayarak onu batırdı. Bu suretle 7.000 sahra mermisi de kaybedildi. Fakat asıl büyük ve acıklı kayıp cepheye götürülen erlerden 250’sinin şehit olmasıydı. “E 11”, 31 Mayıs günü, Bandırma Limanına girdi. İstanbul’a götürmek üzere, askeri olmayan eşyayı yüklemekte olan Madlen Rikmers vapurunu haber vermeden torpilledi. Gemi güç halde karaya oturtularak batmaktan kurtarıldı. Ertesi gün kaptan Nasmith devletler hukukuna aykırı olarak, içinde yaralı askerler bulunan “Lili Rikmers” hastane gemisine de saldırdı. Bereket ki attığı torpil isabet etmedi.
2 Haziran’da Çanakkale’ye malzeme götüren bir vapuru torpilleyerek batıran “E 11” Marmara’ya dehşet salmıştı. Torpitobotlarımızdan birkaçı onu arayıp bulmak için emir almışlardı. Bunun büyük tesiri görüldü. Torpitobotlarımız Marmara’dan çıkıncaya kadar bu denizaltıya göz açtırmadılar. 7 Haziran’da Marmara’dan çıkmak üzere Çanakkale boğazını geçen Kaptan Nasmith, elinde kalan son torpilini de Nara önündeki boş bir nakliye gemisine fırlattı. Onu da batırdı. Sonra dibe dalarak mania ağlarının ve mayın hatlarının altından geçti. Boğazın en dar yerindeki mayınlardan biri “E 11”in baş tarafına takıldı. Usta kaptan Nasmith, suyun yüzüne çıkıp da istihkamların kesif top ateşine maruz kalmaktansa, takılan şeyi Boğazın dışına kadar sürüklemeyi tercih etti. Bu çok tehlikeli bir karardı. Nitekim saatlerce su mayınını sürüklerken bütün mürettebat ecel terleri dökmüştü. Baş tarafına takılan bu mayını, boğazın dışında, yaptığı ustaca bir manevra ile söküp atan kaptan Nasmith, gemisinin suyun yüzüne çıkararak arkadaşlarının ciğerlerini oksijenle bol bol doldurmalarına fırsat verdi. Kaptan Nasmith o gün zafer sarhoşluğu içinde üssüne geri döndü. Amiral kendisini kabul etti. Victoria Salibi nişaniyle taltif edildikten başka rütbesi binbaşılığa yükseltildi.
MAHMUT SEVKET PASA GEMİSİ
Tipi Transport
Tonajı 2500 groston
Batış Tarihi 23.08.1915
Batış Anı E-11 denizaltısı tarafından limanda demirliyken gönderilen iki torpil ile sulara gömüldü.
Derinlik 18 metre
SAM GEMİSİ
Tipi Transport (Buhar gücü ile çalışan motor ve yandan çarklı)
Tonajı 4000 groston
Batış Tarihi 28.08.1915
Batış Anı E-11 denizaltısı tarafından limanda demirli iken tam ortasına gönderilen bir topli ile sulara gönderilmiştir.
Derinlik 20 metre
Dip Durumu Batığın şimdiki durumu dağılmış ve taşlaşmış durumdadır.
SEYHUN GEMİSİ
Tipi Nakliye Gemisi
Tonajı 1500 groston
Batış Tarihi 05.08.1915
Batış Anı Akbaş limanına yanaşma durumunda iken E-11’in gönderdiği toprillerle batmıştır.
Derinlik 22 metre
Dip Durumu Bacası ve güvertesi sağlam diğer yerleri dağılmış durumdadır.
HALEP GEMİSİ
Tipi Transport (Buhar gücü ile çalışan motor ve yandan çarklı)
Tonajı 4000 groston
Batış Tarihi 05.08.1915
Batış Anı E-11’in gönderdiği torpillerle tam ortasından yara aldı ve birkaç dakika sonra battı.
Derinlik 19 metre
Dip Durumu Dağınık ve Taşlaşmış durumda
Kaptan Nasmith, küçük bir topla takviye edilen, “E 11” denizaltısı ile ikinci defa olarak Marmara’ya girmek için 5 Ağustos sabahı Seddülbahir’den içeri girdi. Boğazda, evimin koridorunu geçer gibi ilerledi. Bu sefer Nara Burnundan karşı kıyıya kadar bir ağ gerilmişti. Bu engeli hesaba katmadığı için geçiş kolay olmadı, gemi bu engele takıldı. Akıntının o gün hızlanmış olması şanslı kaptan Nasmith’in işine yaradı. Kamburlaşmış olan ağın içinden birkaç manevra ile sıyrıldı. Gemisini kurtardı. Saat 7’de periskopunu suyun yüzüne çıkardığında Akbaş önlerine geldiğini gördü. İskeleye yanaşıp yük boşaltan bir gemi, bir av gördü. Vakit geçirmeden hemen nişan aldı ve atışa hazır olan torpidosunu gönderdi. Biraz sonra tam ortasından yara alan gemi birkaç dakika sonra battı. Bu gemi 4000 hamule tonluk “Halep” vapuruydu.
E 11, Marmara’ya ikinci girişinde büyük başarılar kazandı. Marmara’ya girdiği gün, 6 Ağustos’ta E 14 denizaltısı ile buluşarak “Peyk-i Þevket” torpido ganbotunu tuzağa düşürüp torpilledi. Gemi tam ortasından aldığı torpito yarasıyla ikiye bölünmek üzereyken karaya oturtularak batmaktan kurtarıldı. Güzel bir gün, ağustos ayının yedisinde iki denizaltı birlikte Bolayır’da: yaya olarak cepheye giden, piyade birliğini bombardıman ettiler. 8 Ağustosta Ell Barbaros zırhlısını torpilleyerek batırdı. 12 Ağustos’ta üssüne dönen E14’ün kalan torpitolarını alarak saldırılarına devam etti. Bu davetsiz misafir, sıkılmadan Marmara’nın her limanına sokulup avını arıyordu. Yeşilköy ve Mudanya’daki demiryolu hatlarını bombardıman etti. Topunun mermisi bitince de Bolayır önüne gelerek, Saroz Körfezindeki İngiliz karakol gemisi “Asteri” telsizle buldu. Ona kendisine top mermisi gönderilmesini bildirdi. Bu arada kalan mermileriyle Erdek’i topa tuttu. 14 Ağustos’ta, kendisine mermi de getiren, E2 ile buluştular. O akşam kumandan Nasmith, Marmara’nın doğusuna geçerek, Haydarpaşa mendireği içindeki bir gemiyi torpilleyerek batırdı. Ertesi gün E2 ile buluştular, Yeşilköy’ü bombardıman ettilerse de aradaki karakol gambotumuzun ateşi karşısında kaçtılar. Ell ertesi gün İzmit Körfezine girerek demiryolu hatlarını ateşiyle topa tuttu ve kısmende tahrip etti. 22 Ağustos günü 3 romorkör tarafından yedekte çekilen 8 mavnaya saldırdıysa da koruma muhribinin kovalamasıyla denizin dibine kaçtı.
Denizaltı gemisinin nitelikleriOsmanlı halkı tarafından iyice bilinmediği bir devirdi o. İstanbullular tarafından ilk defa görülen denizaltı gemileri eğlenceli olaylara ve abartılmış öykülere konu olmuştu. Özellikle yazın Adalarda oturan halk, paniğe kapılmamak için gördükleri nesnenin bir deniz canavarı yada balina olduğunu ortaya yaymışlardır.
Birgün Ada’lardan kalkan ilk vapurun yolcuları, Kınalı ile Burgaz arasında ve Yassıada önlerinde yarı batmış seyreden, bir denizaltı gördüler. Suyun yüzünde pervasızca ilerlemekten çekinmiyordu.
İtiraf etmek gerekirki Marmara’ya giren bu İngiliz denizaltı gemileri başarılı işler gördüler. Osmanlı savaş gemilerine ve ulaştırma hizmetlerine küçümsenmeyecek zararlar verdiler. Bunlar E11, E12, E14, E7, E2, E20 ve H1 gemileriydi. E14 10 Haziran’da Kaptan Kokrein, E12 denizaltısıyla girip, 27 Haziran’a kadar E14’e arkadaşlık etti. 30 Haziran’da E7, E14’ün yerine nöbete girdi. Marmara’yı boş bırakmadılar. E2, E7, E12 denizaltıları ikişer defa, E11 ve E14 üçer defa, Marmara’ya girmişlerdi. E12 ikinci defasında 40 gün, E11 ise üçüncü girişinde 47 gün kaldı. E14 üçüncü defa girdiği Marmara’da E11’le buluşuncaya kadar kaldı.
Sonbahar girince denizaltı gemilerinin faaliyeti de azaldı. Bu sukunet Kaptan Nasmihth’in Bozcaada’daki üssünde dinlenmekte olmasındandı. 4 Eylül’de üssüne dönen Kaptan Nasmith komutanı Amirale, başarılarını bildiren, raporunu verdi. Bilanço gerçekten parlaktı. 29 gün içinde bir zırhlı, bir torpito ganbotu, 6 transport ve 23 yelkenli gemi batırmıştır.
E11’in üçüncü defa Marmara’da 47 gün süren faaliyeti 1 Ekim günü başlamış, 23 Aralık 1915’te sona ermişti. Bir süre içinde de E11, birçok yelkenliyi, batırmayı başardı. Bunlardan Bandırma önünde torpillediği, 5000 tonluk “Bosfor” transportu karaya oturtularak batmaktan kurtarıldı.
Bu sıralarda E11’in bir torpilini boşa çeviren Vanlı İsmail adında bir yiğitin hikayesini anlatmadan geçemeyeceğiz.
Çanakkale’deki askerimize erzak ve cephane taşıyan gemilerimizden küçük Nur-ül Bahir ganbotu, günün erken saatinde Haliçten çıkmış, Sarayburnunu dönerek Çanakkale’nin yolunu tutmuştu. Bnb. Ali idaresinde İstanbul ile Gelibolu arasında mekik dokumaktaydı. Gemi tayfalarının arasında İsmail adında itaatli bir er vardı. Gemi komutanı, temiz kalplilik ve dindarlığından ötürü Vanlı İsmail’e özel ilgi gösterirdi. Gemi tayfasının yarısı asker, yarısı sivil denizcilerdi. Gemi Zeytinburnu önlerine geldiği zaman İsmail nöbetten çıkmıştı, ama güvertede sahili seyrediyordu. Onun bu kıyıda acı bir hatırası vardı. Beş ay önce (Palengi Derya) ganbotundaydı. Tam burada demirli bulunuyorlar ve kendisi de sabah vardiyasında gözcü nöbetindeydi. Nöbette uyuduğu sırada bir düşman denizaltısı (E11 olduğu anlaşılıyor) gemiyi parlak gün ışığında torpilleyerek batırmıştı. Yüzme bilmediği için bir cankurtaran simidine tutunarak saatlerce suda kalmış ve bir balıkçı tarafından ölümden kurtarılmıştı. Ama uyuduğunu itiraf ederek Divanı Harbe verilmiş, ikibuçuk ay hapse mahkum olmuştu. Bu ceza onun kulağına küpe olduğu için o anıyı hatırlamıştı.
İşte şimdi yine aynı yerde denizaltı korkusu içinde aynı yolculuğu yapıyordu. Akşama kadar yolculuklarına devam ettiler. Makinesi eskimiş, kranklar aşınmış, ikide bir, sanki (çabalama kaptan ben gidemem) der gibi düzensiz sesler çıkararak yürüyen gemi, Tekirdağ önlerine geldiği zaman, güneş gaza ufuklarına son ışıklarını saçarak kayboluyordu. Saat 8.00’de Vanlı İsmail gözcü nöbetine girmişti. Artık nöbette uyumanın tehlikesini, cezasını ve vebalini çok iyi biliyordu. Parlak ay ışığında yavaş yavaş ilerleyen geminin baş tarafında köpüklenen sular geminin kıç tarafına kadar yakamoz çıkarıyordu. Gemide erzak ve cephanenin korunmasında görevli bir piyade yüzbaşı ile bir kaç er vardı. Bu erlerden biri yanık bir Anadolu türküsünü söylüyor, ötekiler dinliyorlardı. Vanlı İsmail, geminin iskele bordasında küpeşteye dayanmış denizi gözlüyordu. Bir anda denizin üstünde uzaktan yakamozlar çıkararak gemiye doğru gelen, süratle yaklaşan bir cismi gördü. Biraz önce de denizin dibinden boğuk gürültü duymuş olduğunu hatırlayınca bu yaklaşan canavarın ne olduğunu hemen anlamıştı. Aklına (Pelenk’i Derya)’daki uykulu nöbet geldi. Birden ayıldı ama heyecandan sesi çıkmıyordu. Bağırmak istedi bağıramadı nefesi boğazına tıkandı. Canavar çok yaklaşmıştı. bağırsa da faydası yoktu artık. Ani bir kararla, belki de bir içgüdünün gereği olarak, gelen torpitonun önüne atladı, kanıyla kırmızılaşan köpükler arasında kaybolup gitti. Ama canavarın yolunu değiştirmiş, gemisi kurtulmuştu. Gemisini ve içindeki mal ve canları kurtarmak için hayatını vermekten çekinmedi.
Diğer bir kahramanlık olayı da şöyledir:
E12 İngiliz denizaltı gemisi 24 Haziran 1915’te Mudanya önlerine gelmişti. Yedeğinde beş mavna çeken iki küçük şirket vapuru gördü. Suyun yüzüne çıkıp bunların üzerine gitti. Gemiler silahsız ve bütün tayfaları da sivil denizcilerden oluşuyordu. Denizaltı kumandanı Binbaşı Beryos endişesiz vapurlara yaklaştı, önlerini kesip onları durdurdu ve ikinci kaptanına şu emri vardı: “Yanınıza birkaç asker de alıp gemileri arayınız.” Başı gemilere yanaşırken Türk gemicilerden biri denizaltının güvertesine bir bomba attı, ne yazıkki bu bomba patlamadı.. Sivil gemiciler savaştan başka çare kalmadığını anlayınca sakladıkları tüfeklerle düşman gemisinin güvertesindekilere ateş etmeye başladılar. Denizaltıda bir panik havası görüldü, acele tornistan ederek uzaklaştı ve tüfek menzilinden çıkınca top ateşiyle mermiler savurmaya başladı. Vapurlardan biriyle yedeğindeki iki mavnayı batırdı. Öteki vapur, yedeğindeki üç mavna ile uzaklaşırken tüfek muharebesine de devam etti. Sahildeki top bataryasının ateşi altına sığınarak batmaktan kurtultular. Denizaltı gemisinde sancak makinesi arızalanmış, iki tayfası ağır surette yaralanmıştı.
“Harp sebebiyle Marmara’da bütün deniz fenerleri söndürülmüş, kasaba ve kentler karartmaya ışık göstermemeye mecbur edildiklerinden seyrüsefer çok güçleşmişti. Haliç ve Boğaz içinde alınmış kaptanların Marmara’ya gönderilen gemilerine birer bahriye zabiti kumandan verilmişti. Aksi gibi bu gemilerin çoğunun pusulaları da ya bozuk ya da hiç yoktu. Bu yüzden düşman denizaltı gemilerinin işleri kolaylaşıyordu. Bazı savaş gemilerine bile cephane ve malzeme taşıtılıyordu. Örneğin 21 Haziran 1915’te Çanakkale müstahkem mevkii, bazı tabyaların cephanesiz kaldıklarını bildirince “Peyk’i Þevket” (torpitoçeker) 150 tane 150 mm.lik mermiyi Yavuz zırhlısından alarak Çanakkale’ye yetiştirdi. Yolda bir denizaltı hücumuna da uğradı ama bunu başarıyla defetti. Nara’ya gerilen ağ engeline rağmen Marmara’ya girebilen düşman denizaltılarını avlamak üzere “Peyk’i Þevket” korveti başta olmak üzere “Gayret’i Vataniye”, “Yadigar’ı Millet”, “Basra” ve “Yarhisar” muhripleri görevlendirildi. Arama işi önce doğudan batıya, sora batıdan doğuya yapıldı. E11, bu sırada “Peyk’i Þevket”i pusuya düşürerek 6 Ağustos akşamı torpillemişti. Gemi karaya oturtularak batmaktan kurtarıldı.
Bn. Emrullah NUTKU’nun anılarında, o zaman şöyle anlatılmaktadır.
Yaz tatili biterken babam beni de alarak amcama ziyarete götürdü. Bu ziyaret yalnız amcama değil Kasımpaşa’daki akraba ve hısımlarımıza bir hatır sorma gezisi oldu. Amcamın evinde oğlu Tuğrul ağabeyim vardı. Babam onunla çok ilgilendi. İkinci defa gazi olmuştu. Birincisinde Mesudiye ile ölüm tehlikesi geçirmiş, ikincisinde de Barbaros zırhlısı ile batmıştı. Babam ona bu geminin nasıl torpillendiğini sorunca şöyle anlattı:
“Çanakkale’deki Beşinci Ordunun cephane ve mühimmatını Haliç’te yükleyip gemiye yerleştirdikten sonra 7 Ağustos akşamı İstanbul’dan hareket ettik. Denizaltı hücumundan bizi korumak için “Sivrihisar” torpitosuda yanımıza verilmişti. Ertesi sabah rüzgar artmış ve denizin üstü kabararak denizaltı hücumuna elverişli bir hal almıştı ve gözcüler arttırılmıştı. Denizaltı hücumunun daha çok kara tarafından şaşırtmacalı olarak yapıldığını biliyorduk, gözcülerimizin çoğu sancakta, yani kara tarafında bulunuyordu. Nitekim öyle oldu, ben sabah vardiyasında çanaklıktaydım. Çok dikkatli olduğumuz halde gelen torpitoyu da denizaltının periskopunu da göremedik, çırpıntılı denizin sathı buna engel oluyordu. Torpito sancak bordamızda patladığı zaman gemi ve çanaklığında bulunduğum direk şiddetle sarsıldı. Hemen güverteye indim. Mürettebatın çoğu toplarının ve görevlerinin başındaydı. Geminin sancak başomuzluğuna yakın bordasında büyük bir yara açılmış ve teknesi yana yatmıştı. Güverteye yüklenmiş olan cephane sandıklarının da istifi bozulduğundan gemiyi doğrultmak mümkün olmadı, sahile doğru bir müddet seyrederek gemiyi oturtmayı düşünen kumandan meylin artması üzerine terk’i sefine kumandasına verdi.
Gemi 7.dakikada alabora oldu ve battı. Kıyıdan epey uzaktık. Cankurtaran yeleğim vardı, yüzerek gitmeyi tasarlarken o sırada peyda olan “Basra” muhribi bizi palamar atarak denizden topladı. Böylece ikinci kez gazi oldum.” dedi.
Bu eski zırhlının 700 kişilik tayfasından ancak 270 kişinin kurtulduğunu öğrenmiştik. Marmara’ya giden denizaltılar içinde en başarılı olan ve tam deyimiyle dehşet ve korku saçan bu geminin en tehlikeli macerası da denizde değil, karada geçmiştir.